Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Tutumlarımızı değiştiremezsek ve tehlike gerçekse, her şeyi kaybederiz; tutumlarımızı kökünden değiştirebilirsek, buna karşılık tehlike gerçek değilse, hiçbir şey yitirmeyiz. Çünkü küresel ısınma tehlikesine karşı alınacak önlemler, aslında, biraz düşünüldüğünde, her şekilde alınması gereken önlemlerdir: Hava kirliliğini ve bu kirliliğin kamu sağlığı üstündeki zararlı etkilerini azaltmak için; kıtlık ve kıtlıkların yol açacağı toplumsal kargaşa tehlikelerini azaltmak için; petrol bölgelerinin, maden bölgelerinin, aynı şekilde akarsuların denetimi konusunda yaşanan şiddetli çatışmaların önüne geçmek için; ayrıca, insanlığın daha huzurlu bir biçimde ilerlemeyi sürdürebilmesi için.
Sayfa 196Kitabı okudu
Bir kültüre saygı duymak, o kültürün taşıyıcısı olan dilin eğitimini teşvik etmek, edebiyatının, tiyatro, sinema, müzik, resim, zanaat, mutfak vb. geleneklerinin bilinmesini sağlamak demektir. Bunun tersine, zorbalığa, baskıya, hoşgörüsüzlüğe ya da kast sistemine, zoraki evliliklere, kadın sünnetine, "namus" suçlarına ya da kadınların kul köle edilmesine, bilgisizliğe, savrukluğa, kayırıcılığa, rüşvetin yaygınlaşmasına, yabancı düşmanlığına ya da ırkçılığa, bunların farklı bir kültüre ait oldukları bahanesiyle göz yummak, saygı göstermek değildir, bence üstü kapalı biçimde o kültürü aşağılamaktır, bir Apartheid davranışıdır; isterse iyi niyetle yapılmış olsun.
Sayfa 188Kitabı okudu
Reklam
küreselleşmenin en uğursuz sonuçlarından biri, cemaatçiliği de küreselleştirmesidir. İletişim araçlarının küresel leştiği bir zamanda dinsel aidiyetlerin yükselişi, insanların "kü resel kabileler" halinde gruplaşmalarını sağladı, deyişi çelişkili görünse de gerçekliği olduğu gibi yansıtıyor. Cemaatçi özellikler, özellikle İslam âleminde, daha önce eşine rast- lanmamış biçimde zincirinden boşanmış halde, bunun en kanlı örneğine Irak'taki Sünniler ile Şiiler arasındaki çatışmalarda rastlanıyor; ama aynı zamanda bir Cezayirlinin Afganistan'da, bir Tunuslunun Bosna'da, bir Mısırlının Pakistan'da, bir Ürdün- lünün Çeçenistan'da ya da bir Endonezyalının Somali'de savaşıp ölmesine neden olan uluslararası bir durum da söz konusu. Bu ikili bölünme-birleşme hareketi, içinde yaşadığımız dönemin en önemli çelişkilerinden biri.
Sayfa 183Kitabı okudu
. Bir halk, ne zaman muzaffer bir halk imajı kazansa, onun uygarlığını oluşturan her şey bütün dünya tarafından ilgiyle ve önsel bir saygıyla izlenir. Bun- dan böyle, kendisi de geçmişinden kopma olanağından yararla- nabilir ve onu eleştirebilir
Sayfa 175Kitabı okudu
Batı ulusları kendileriyle gurur duymak için çok geride kalmış yüzyıllara bakmak durumunda değiller. Kendilerinin tıbba, matematiğe ya da gökbilime olan katkılarını sabah oku- dukları gazetelerde bulabiliyorlar, İbn Sina'nın çağdaşlarını ileri sürmeye ya da durmaksızın "sıfır"ın, "zenit"in, "cebir"in ve "algoritma"nın kökenini anımsatmaya ihtiyaç duymuyorlar. En son askeri zaferleri 2003, 2001 ve 1999 tarihli; Selahaddin Eyyubi, Hannibal ya da Asurbanipal dönemlerine kadar gitmeleri- ne gerek yok. Batılılar, bu nedenle, sürekli geçmişlerine dönme gereksinimi duymuyorlar. Geçmişlerini biraz olsun inceliyorlarsa, bu izledikleri yolu daha iyi görebilmek, eğilimleri ortaya çıkarmak, anlamak, düşünmek ya da genel sonuçlara varmak istemelerinden kaynaklanıyor. Ama bu ne hayati bir ihtiyaç ne de kimlikten kaynaklanan bir gereklilik. Kendilerine saygı duymaları için şimdiki zaman yetiyor.
Sayfa 173Kitabı okudu
Dünya çapındaki cemaatçi bir gelişimin tehdidi altındaki zamanımızda, kadınlar ile erkeklerin dinsel topluluklarına "zincirlenmesi" sorunları çözeceğine daha da ciddileştiriyor. Buna karşın, Avrupa'daki birçok ülkenin göçmenlerin dinsel bir temel üstünde örgütlenmelerini teşvik ederek ve cemaatçi muhatapların ortaya çıkmasını sağlayarak yaptığı sadece bu.
Sayfa 167Kitabı okudu
Reklam
Avrupa'nın şu an olduğu şeye dönüşmesine katkıda bulunduysa, Avrupa da aynı şekilde Hıristiyanlığın şu an olduğu şeye dönüşmesine katkıda bulundu.
Sayfa 163Kitabı okudu
Eski bir Yahudi öyküsünde de geçen bir çelişki bu: Oğluna olabilecek en iyi eğitimi vermek isteyen tanrıtanımaz bir baba onu Cizvitlerin okuluna gönderir; çocuk, kökenlerine karşın, din dersine girmek zorundadır ve bu derslerde kendisine Katolik Teslis dogması öğretilir; eve döndüğünde, babasına gerçekten "üç tanrı" mı var, diye sorar. Babası kaşlarını çatar: "Oğlum bak beni iyi dinle! Sadece tek bir Tanrı var ve biz ona inanmıyoruz!"
Sayfa 150Kitabı okudu
Ulusalcı mücadelenin Mısırlılarınki, Cezayirlilerinki, İranlılarınki, Çeçenlerinki ya da Filistinlilerinki her şeyden önce Müslüman halkları Hıristiyan ya da Yahudi düşmanlarla karşı karşıya getirdiği düşünülürse, bu mücadele aynı dili konuşan bir topluluk adına yürütülmektense, dinsel bir topluluk adına daha rahat biçimde yürütülebilirdi.
Sayfa 148Kitabı okudu
Türkler ile Araplar, Osmanlı İmparatorluğu içinde dört yüzyıl birlikte yaşadıktan sonra, Birinci Dünya Savaşı sırasında "ayrılınca" ve her biri kendi ulusalcılığını geliştirince, onları bir araya getiren Müslümanlık damgasından kısmen uzaklaştılar, Türkler bunu yeni bir başlangıç arzusuyla, Atatürk'ün önderliğinde köktenci biçimde yaparken, Araplar daha yumuşak bir geçişle, söylemlerinde -gizlice ama kasıtlı olarak- "Müslüman ulusu" yerine "Arap ulusu'nu kullanarak gerçekleştirdiler. Tarzlar son derece farklı, ama önsel düşünce aynıydı: Yeni bir düşünce olan ulusalcılık, sırtını dine yaslarsa kaybolup giderdi.
Sayfa 147Kitabı okudu
Reklam
..."ötekileri şöyle böyle, yüzeysel, üstünkörü biçimde değil, iyice, yakından, hatta özel yaşamlarına kadar tanımamız gerek. Bu da ancak onların kültürlerini öğrenerek olur. Öncelikle de edebiyatlarını. Bir halkın özel yaşamı, edebiyatıdır. Tutkularını, özlemlerini, düşlerini, yoksunluklarını, inançlarını, çevresindeki dünyaya bakışını, kendisini ve buna biz de dahil olmak üzere- başkalarını nasıl algıladığını edebiyatla açığa vurur. Biz de dahil olmak üzere diyorum, çünkü "ötekiler'den söz ederken, kim olursak olalım, nerede olursak olalım, bizlerin de ötekiler için "ötekiler" olduğumuzu unutmamamız gerekiyor.
Sayfa 143Kitabı okudu
▲"Değerler" içi boşaltılmış bir sözcüktür ve değişkendir. Maddi konular ile tinsel konular arasında rahatlıkla gidip gelebilir, inanç alanında da, hem ilerlemenin hem de konformizmin; hem manevi özgürlüğün hem de boyun eğmenin eşanlamlısı olabilir.
Sayfa 140Kitabı okudu
Washington'ın uyguladığı yetke dünya nüfusunun kendisine verdiği bir vekâletten kaynaklanmuyor hiç de. ABD topraklarında bir hukuk hükümeti; dünyanın geri kalanındaysa, tartışma götürür bir meşruiyete sahip bir fiili hükümet.
Sayfa 132Kitabı okudu
Saddam/Nasır ve meşruiyet
İlk türün temsilcileri düşmana uşaklık eden ustabaşıları olarak görülüyordu; ikincinin temsilcileriyse kanun kaçaklarından başka bir şey değillerdi. İkisi de gerçek bir meşruiyet kazanamadı, bunun nede- ni de birilerinin halkı göz önünde bulundurmadan ve genellikle onun istencine karşı bir yönetim sergilemeleri, ötekilerinse kâh kendilerine düşman olan küresel bağlam nedeniyle, kâh onları bir hükümet seyrinin gerektirdiği kaçınılmaz uzlaşmalardan çok, köktenci muhalefete, öğretisel uzlaşmazlığa ve başka düşünceleri dışlamaya iten siyasal kültürleri yüzünden halkı yönetememeleriydi. Mısırlı, Sudanlı, Cezayirli, Faslı ya da Ürdünlü İslamcıların farkına vardıkları ve Hamas'ın Filistin seçimlerini kazanmasıyla gün ışığına çıkan bir açmaz
Sayfa 130Kitabı okudu
100 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.