Ölüme teslim olmuştu ya da daha doğrusu kendini ölmeye hazırlamıştı. Hayır, hayatında hiçbir hesap yoktu, hiçbir vicdani muhasebesi yoktu. Dua etmeyecekti. Ölümüne hep bir ironiyle yaklaşmıştı, kendini kurban hissetmeye başladığı andan itibaren ölüm ondan uzaklaşmıştı. Şimdiyse kendini artık bir kurban gibi hissetmediği anda onu almaya gelmişti. Rahat olduğunu söylemek biraz abartılı olurdu ama kısa bir süre öncesine ka dar duyduğu korku yok olmuştu. Sanki titremez ve bu teste cesurca göğüs gererse acı çekmeyecekmiş gibi çocukça bir inanç içindeydi..
Birden fazla kişilik... aynı ağacın farklı dalları... Kimisi zehirli, acı meyveler veriyor, kimisi de tatlı ya da tatsız meyveler. Ama hepsi aynı bitkiye aitti..
Bir yardıma, desteğe ihtiyacı vardı... ya da daha doğrusu varlığıyla onun pes edip kaçmasına ve geri dönmesine engel olacak bir gardiyana... Zayıflıklarını gösteremeyeceği bir insana..
Kaçmak imkânsızdır, diye düşündü Claps acı bir şekilde. O anılar insanı hep izler ve sadece görünüşte olan bir kaçışın içine hapseder. Belki de çok kişilik bunu gerçekten başarabilmenin tek yoluydu..
Asla kaçamayacağını anladı. Bunu başaramayacaktı. Tüm o iğrenç hikâyeler, korkular, ölüler, kurbanlar... Tüm o kâbuslar. Onun hayatı buydu, bundan başka bir hayatı yoktu. Pes edemezdi. Kaçamazdı..