Perdenin arasından nehir manzarasının göründüğünü penceresiyle ufak ve loş bir oturma odası, elektrikli fırını, yarım boy buzdolabı ve lavabosuyla bir Amerikan mutfağa bağlanıyordu.
Kitap gerçekten güzeldi. Konusundan kısaca bahsetmem gerekirse Yeşil ana kız karakterimiz. Yeşil, yaşadığı travmatik olaylar sonucu konuşamayan, gündüzleri dışarı çıkamayan, astım, asansör fobisi gibi birçok rahatsızlığa sahip aynı zamanda aşık olması, koşması, stres ve aşırı heyecandan da uzak durması gereken genç bir kız. Bu kızı değerli yapan ise taşıdığı kalp. Aslında bir nevi kızın hayatını cehenneme çeviren unsur da bu kalp. Kalp nakli olmazsa yakında ölecek olan bir kız... Yaşadığı zorlukların üstüne bir de kalbini ondan almak isteyen insanlarla uğraşıyor. Bunlardan biri de kod adı Gölge olan Drew Bruce Marshall. Kızın kalbini almak için çıktığı bu yolda kendi kalbini vermeyi düşünen bir seri katil...
Bu seri katil başlarda ölüm meleği gibi görünse de kitabın ilerleyen kısımlarında Ötanazi Okulunda Yeşil'in koruyucu meleği olacak. Ötanazi Okulu ise içinde birçok mahkumu bulunduran, okul demeye bin şahit arayan bir kurum. Yeşil ise buradaki tek masum. Bu okulda kime güveneceğinizi bilemezsiniz. Herkes yalan söylüyor olabilir ama biri hariç. Bakalım bu okulda daha neler yaşanacak?
Rilke'nin bir şiiri şöyle bitiyor:
' Yalnız olan yalnız kalır uzun zaman,
uyanır, okur, uzun mektuplar yazar
Ve yapraklar savrulurken caddelerde
tedirginlikle dolaşır durur. '
şu halimin daha iyi bir tarifini kendim bulamazdım.
Selamlar, sizlere All Saints Lisesi serisinin ilk kitabı olan "Serseri Prens"in yorumu ile geldim.
Penn ve Daria ilk kez on dört yaşında karşılaştıklarında birbirlerinden ne kadar farklı olduklarının farkındalardır. Penn, bağımlı annesi, sarhoş ve dayakçı üvey babası ve hayatta en değer verdiği insan olan kız kardeşi Via ile birlikte