Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Tüm Kudüs şahit değil miydi Meryem'in erdem ve aşk üzere Tanrı'ya adanmış ömrüne?
Tanrı aşkı ile dopdolu olan kalp, Tanrı'ya dair temiz bilgilerle kuşandıkça günden güne daha naif ve zarif bir hâle geliyor; zamanının tüm kızlarından farklı olduğunu yeniden ve yeniden dost düşman, seven kıskanan herkese ispat ediyordu.
Reklam
Şu an kendi elindeki kalemin de Meryem Anne ile hukuk kurduran öylesi kalemlerden olmasını niyaz ediyordu.
Oysa buralara Meryem Anne'yi kendisine benzetmeye değil, kendini ona benzetmeye gelmişti.
"İşte!.." demişti. "Adağım olan kızımı hizmet edeceği Beyt-i Makdis'e getirdim." Herkes mabet için mumlar adar veya bağış sandığına altın gümüş bırakırken, Hanne sahip olduğu yegâne varlığı; canından can, kanından kan olan yavrusunu sunmuştu mabede. Bu adayışta nice niyazlardan sonra ömrünün ahir deminde kendisine lütfedilen oğlunu Rabbe kurban etmeye azmeden İbrahim Peygamber'inkine benzer bir teslimiyet vardı. Fedakârlığının azametiyle titremeye başlayınca tutması için bebeğini Zekeriyya'ya uzatmıştı. İmran'ın Hanne'ya emaneti olan can, bir peygamberin kollarındaydı artık. Hanne ayrılık vaktinin geldiğini iyiden iyiye hissetmiş ve son bir kez bebeğini izlerken Beyt-i Makdis'in merdivenlerine yığılıp kalakalmıştı nefessiz. Yaşlı ve yorgun teni taşların üzerindeydi gayrı. Oysa ruhu Rabbin semasında kuşlar kadar özgür ve huzurluydu.
Gayrı ifa edemediği görevini bebelerinin sürdürmesini istemiş ve henüz karnındayken doğmamış yavrusunu Rabbe adamıştı.
Reklam
Derttaş olabileceği bir yürek arıyordu... Onun bu hâlinde kendisinden bir şeyler mi bulmuştu? Dizlerinin bağı çözülecek sandı. Sahi!.. Kendisi de bilmediği şeylere talipti. Evvelce tatmadığını tatmak, hissetmediğini hissetmek istiyordu.
"Aaah, annem benim!.. Güneşim, ışığım. Kendisiyle nefeslenebileceğim yegane sevgilim..."
Yoksa Meryem Anneye yakınlaştığını bilmenin rahatlığı mıydı üzerine sinen?