- "(...)Fert kendisine "Bildiren" çevre olmadan, düşünemeyeceği ve "bilginin bilen var olması" gerçeğiyle KENDİNİ BULUR; sosyal mekânda "zamanî-tarihî" yapıya dahil olarak, hayvandan ayrı ve şuurlu varlığa mahsus "zamanî varlık" oluşunun şuuruna erer; herkesin zamanı ayrı..."
Unutmamak gerekiyor ki bu mülk Allah'ındır. İnsan da onun bir kuludur. Bütün bu nimetler bize; şımarıp küstahlığa düşelim diye değil, kendimizi ve Rabbimizi tanıyarak mutluluklar üretebilelim diye verilmiştir.
"İnsan keyfiyeti"nin hakikati ancak ferdî oluşlarda aranabilir...
Tek tek fertlerde tecelli eden "insan keyfiyeti", oluştan önce... Hayatın hakikatinin BİR olan "keyfiyet"te ve bu keyfiyetin ferdî oluşlarda aranması.
- "Hâkim, hakikatte meselenin aslına bağlıdır ve meselenin mahiyetine göre gerekli olan hükmü verir. Mahkûm ise, kendisine âit olan istidat ile hâkim üzerine hükmeder; tâ ki kendi hakkında bununla hükmetsin. Hâkim, kim olursa olsun hükmettiği hâdisede kendini mahkûm etmiş olur. Şu hâlde meseleyi incele ve anla ki "kader" sırrı ancak zuhurunun şiddetinden dolayı meçhul kaldı ve bir çokları tarafından ısrarla arandığı hâlde anlaşılamadı."
Şa'ravi diyor ki;
Allah diledi mi, sebepleri başka sebeplerle değiştirir. Allah diledi mi, bir kapıyı kapatıp başka kapıyı açar.
Sen sanki, her şeye sahipmişsin gibi rıza göster. Allah'ın hakkımızda yazdığı, bizim istediğimizden daha hoştur.
Gönül Cerrâhı Sâfer Dal Efendi ne de güzel söylemiş..
Gerektiği zaman, hadsize haddini bildirmek, kırk yetime kaftan giydirmekten üstündür.
Herkese hayırlı bayramlar