Şayet bir gün yollarımız kesişirse, ayışığıyla aydınlanmış bir çam ağacı altında soğuk bir kuzey Carolina gecesinde bana iletilen mesajla ilgili olarak sana öğreteceğim pek çok şey var. Bu mesaj, "hiçbir şey asla olmadığı"nı söylüyordu, bu yüzden endişelenme, her şey bir rüya gibi. Her şey, içsel bir kendinden geçme hali. Biz, düşünen zihinlerimizden dolayı henüz bilmiyoruz. Zihnimizin gerçek özündeyse her şeyin sonsuza dek iyi olduğu biliniyor, sonsuza dek. Gözlerini kapa, ellerinin düşmesine ve sinirlerinin sakinleşmesine izin ver, 3 saniye için nefes almayı bırak, dünyanın ilüzyonu içinde sessizliği dinle; sayısız gezegenin oluşturduğu yumuşak bir bulut olan samanyolunda öğretilen ve unuttuğun dersi hatırlayacaksın.
Bir aydınlanma anıydı o. Ben buna altın sonsuzluk diyorum; o mükemmel..
Hiçbir zaman doğmadık, gerçekte asla ölmeyeceğiz. Bunun, farz edilen ben, diğerleri, çoğul başkaları algısıyla bir alakası yok.
Ben, sadece bir düşüncedir, ölümlü bir düşünce. Her şeye nakledilen tektir. Zaten bitmiş bir rüyadır. Bunun için korkmaya ya da gurur duymaya da gerek yok. Bunu aylarca dağlara bakmakla öğrendim. Dağların asla bir ifadeleri yoktur, boşluk gibidirler. Boşluğun boş olma halinin hiç parçalanıp yok olacağını düşünebilir misin? Dağlar parçalanır, dökülür; ama zihnin tek ortak doğası, boş ve uyanık aydınlatan sonsuz aydınlanma, uzayın boşluğu asla parçalanarak yok olmaz, çünkü asla doğmadı..