Musikiye susamış olanlara, saz, çoktan bekledikleri bir rahmet gibi bol bol yağarak, döktüğü hulya ve şiir ile, ruhların kurumaya yüz tutmuş tekmil topraklarını sular ve bütün hayal ve teselli çiçeklerinin açılmasına yarardı.
Saz sesleri, içlerinde taşıdıkları bir eski zaman için sallanan bir beşik ve söylenen bir ninni gibi duyulur. Bu eski sesler içinde geçmiş zamanlar uyuyor, uyanıyor, geriniyor, yaşıyor gibidir. Sazın imalelerle terennümleri bu ahenklere göre yaşanmış zamanlara öyle birer mahfaza olmuştur ki, bu sesleri işitince asıl duyduğumuz, içimizde yaşayan bir geçmiş zamandır. Saz dinlemek, eski zamanın kabuğundan soyulmuş meyvesini yemek gibi, kokusunu, lezzetini tatmak ve bu zamani tekrar yaşarcasına hatırlamak oluyor. Zaten hatırlamak her zaman biraz tekrar yaşamak değil midir? Mazimiz, hatırlayabildiğimiz nispette, tekrar tekrar yaşayabildiğimiz hayatımızdır.