Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Osmanlı'nın bazı çöküş sebepleri
Osmanlı Devleti Batı önünde bu çekilişinin ana sebepleri üzerinde esaslı durmamıştır. Medrese ulum-i akliye denen müsbet ilimlere büsbütün kapılarını kapamıştır. Devlet zayıfladıkça, eskisi gibi doyumluk ve ulufe alamayan yeniçeriler büsbütün disiplinden çıkarak ikide bir kazan kaldırır, padişah indirir, vezir boğdurur, yeni deyimi ile, sık sık ''taklîb-i hükûmet = hükûmet devirme'' krizleri iç huzuru büsbütün bozucu olmuşlardır. On sekizinci asrın ortalarından beri kurtulmak için Batı sistemi bir ordu ve düzen kurmayı düşünenler olmuşsa da çoğu seslerini bile yükseltmek cesaretini gösterememişler, Müslüman halk yığınlarını ve iktidarları baskısı altında tutan medreseden yetişme ve gittikçe daha düşük, daha dar kafalı ve ''müteassıp'' ulema takımı ise herhangi bakımdan Batı'ya benzemeyi ve uymayı ''küfür'' saydığı için, Üçüncü Selim gibi, yeniçeriler yanında bir de ''Nizam-ı Cedid'' denen Batı sistemi ordu kuranlar da boğazlanmışlar (1808) ve kurdukları ordu dağıtılmıştır. Yabancı dil öğrenmek günah sayıldığı için dış politika hıyanetleri Osmanlı topluluğundan ayrılmak isteyen ve Fenerli denen Rumların elinde idi.
Orijinal bir Osmanlı kültürü, devlet ve hukuk düzeni var olmuştur. Özellikle Osmanlıların Balkanlar'da sosyal ve kültürel etkileri derindir. O zaman bu kültürün büyük bir çekici kuvveti vardı.
Reklam
Sultan Birinci Ahmet'e, babaannesinin öldüğü haberi verilince, bir kaya hissizliğiyle mukabele etti, bir tek cümle döküldü dudaklarından: "Şerefiyle mütenasip defnedilsin"
Padişah iyi niyetli dirayetsiz, memleketin nereye sürüklendiğini görmesi için etrafını alevlerin sarmasını beklemişti. Valideye itaat bir evlât için elbette vazifedir, lakin milyonlarca validenin mesuliyetini omuzlamış biri, bunun ölçüsünü ayarlamayı bilmeliydi. Adaletin timsali olan bir devletin, adalet dağıtıcıları dahi satın aldığı makamda iş görüyorsa, bundan hayırlı bir netice beklenir mi? Gerçi isyan edenler haklıdır denemez, ama bu apayrı bir konu ve biz şimdi onların isyanına zemin hazırlayanları yargılamaktayız.
Hasan Paşa, bir rütbe için insanın insanı sattığı o zamanda: "Vazifemden başka bir şey yapmadım ki," diyor. Vezirlik rütbesi bol keseden dağıtılıp ayağa düşürülmemeliydi Tiryaki Hasan Paşa'ya göre, böyle düşünen insan sayısı bol olsaydı!
Halbuki şartları zorlayıp gelmeliydi Paşa, verdiği cevap ihanet olarak değerlendi. Tiryaki Hasan Paşa, çok müşkül durumda kalınca her şeyi göze alarak askerin moralini bozmamaya çalışacak. Yardımın yolda olduğunu yaydı asker arasına ve çeşitli hilelerle düşmanı da buna inandırdı
Reklam
Askerin dediğini yaparsa istikbalinin yıldızı kayıverir, yapmazsa olmadık mâceralar sahnelenebilir. Durum oldukça çapraşıktı; ayrıca, şimdiye kadar Osmanlı Devletinde böyle bir sahne görülmemişti. Bir kadının kellesi istenmemişti. Ve "Türk hukuk sisteminde kadınlar idam edilmiyordu." (Üç Haseki Sultan, 66. s.)
Kira, piyasadan tırtılsız akçeleri toplayıp tırtıllı hâle getirdi, yani parayı yonttu, gramajını düşürdü. Bu paralar askere maaş olarak dağıtıldı. Eksik akçe alış verişlerde "tam" yerine esnafa veriliyor, esnaf almak istemiyordu. Asker, elindeki geçmez akçeden bîzar olup, bunun sorumlusunu bulup cezalandırmak istedi. Kimin yaptığı biliniyordu. Sipahiler Sadaret Kaymakamı Halil Paşa'nın huzuruna çıkıp, Ester Kira'nın kellesini istediler.
Geçip giden yıllarda ordularımızın başarılarından bahsedilemez. Çok kalayca yenebildiğimiz düşmanlara aynı kalaylıkta yenilmekteyiz. Padişah dirayetsiz, sadrazamlar liyakatsiz, serdarlar kifayetsiz, askerler iştahsız. İşi yo lunda giden bir kişi varsa o da her şeye rağmen Valide Sultan'dır.
Devlet büyüklerinin ölümü büyük kayıplardır, hep öyle bilinir. Bazı devletlilerin ölümüyle yaşattığı sevinç sağlığında yapamadıklarının yerini tutuyor; örneğimiz Sinan Paşa. Koca Sinan Paşa'nın her nefes alışı memlekete-millete zarar vermeye başlamıştı, ölümüyle vatana hizmette bulundu, herkes ondan kurtuldu. Bir de hazine bayram etti Koca Sinan Paşa'nın geride bıraktığı servet sayesinde.
Reklam
İnsanlar, son nefeslerinde yalan söylemez denir ya, Koca Sinan Paşa'da böyle bir hâl görülmekte. Meselâ doğru bir sözü daha var bu ihtiyarın: "Zengin olmayan bir vezirin hükümet reisliği etmesi mümkün değil!"
Nereye kadar, diye sormalıydı kendi kendi ne; nereye varır bu yolun ucu? Safiye Sultan, uyuşturucu müptelası insanlar gibi olmuştu kaynanası Nurbanu Sultan sayesinde, şimdi bu hastalığın kendisine sever oldu, kurtulmayı düşünmesi imkânsız. Bir devri daim başlamış, alanın da satanın da memnun göründüğü çarkın içinde paralar yüzüyor. Birinden makam karşılığı alınan rüşvetin bir miktarı başka bir işe yarayacak kimseye aktarılıyor, bir miktarı da birikiyor istikbal için. O zaman, ne alanın dilinde rüşvet idi bu paraların adı ne de verenin, pişkeştir yahut hediye.
Bir yandan Sinan Paşa, diğer yandan onun oğlu Mehmet Paşa devletin itibarını ayaklar altına almışlar cephelerde, on binlerce askerin şehit düşmesine, savaşın kaybına sebep olmuşlardı. Bütün eksileriyle Sinan Paşa tartılıyor İbrahim Paşa'nın terazisinde, oturtulduğu kefe yerden kalkmıyor. Bir diğer kefeye kendini koyan Bosnalı Damat İbrahim Paşa, kayın validesi Safiye Sultan'ı da yanına alıyor, hesap meydanda! Hülasa, bütün müsbet tesirler İbrahim Paşa'nın sadrazam olmasından yana, karşısında bir tek menfi varsa o da Sinan Paşa'dır.
Osmanlılar'ın tarım ve ticarete yabancı kaldıkları, Türklerin yalnız asker veya göçebe oldukları biçiminde dar ve bağnaz görüşlerin en son yayınlarda dahi tekrarlandığını bugün hayretle görmekteyiz. Bu görüşleri düzeltmek için şu olguları anımsamak yeter: Daha ilk dönemde Orhan'ın kurduğu yaya ordusu, Türk çiftçilerden oluşmaktaydı.
Biraz Tarih
Uc geleneği ve aralıksız gazâ, yerleşmede ve Osmanli İmparatorluğu'nun kuruluşunda gerçekte temel dinamik faktördür.
255 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.