Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
Fatih Sultan Mehmet
Hudutsuz bir otorite tesisine muvaffak olan ve yalnız yerleşmiş âdetler ve müesseseler değil, Şerî'at karşısında da oldukça bağımsız hareket eden bu serbest fikirli Osmanlı hükümdarı, örfî hukuk sahasını ziyadesi ile genişletmiş ve kuvvetlendirmiştir. Hatta, esas itibariyle İslâmî mefhumlara aykırı olarak kanûnnâme tertip ve ilân etme cesaretini gösteren ve böylece haleflerine örnek olan ilk Padişah da odur.
Fatih Sultan Mehmet Dönemi
Olağanüstü fütuhat(fetihler) ve kuruculuk faaliyetine muvazi(paralel) olarak kanun koymada da onun devri misli görülmemiş bir gelişmeye şahit olmuştur.
Reklam
Osmanlı İmparatorluğu gerçek ve kesin bir şekilde Fatih Sultan Mehmed devrinde kurulmuştur.
Köylü ve sipahi arasındaki diğer çatışma konuları kanunnamelerde yer almıştır. Mesela sipahinin kendisine ait tahıl öşrünü, en iyi para getiren uzakça pazarlara zorla köylüyle taşıtması, her gelen sipahinin kendisi için köylüyü ev veya ambar yapmaya zorlaması ve bunun gibi başka hizmetler. Sipahilerin başvurduğu en yaygın ve köylü için en ağır yolsuzluklardan birisi, kanunun yasakladığı eski bir angaryayı veya mahalli vergiyi, eski âdet diye yeniden canlandırmaları ve köylüden istemeleridir.
Köy sicillerinde şu olayı da sık sık görmekteyiz : Sipahiler, tapulu toprakları köylü elinden almak için genel bir eğilim içindedirler. Bunun nedeni, toprağı başka birisinin tasarrufuna tapuyla verirken onlardan yeni tapu resmi almak suretiyle gelir kaynağı sağlamalarıdır.
Bazı vergilerin köyün ortaklaşa sorumluluğunu gerektirdiğini ayrıca tartışmak gerekir. Örneğin, avarız ve cizye vergilerinin toplanmasında, özellikle 16. yüzyıldan sonra köyün bir cemaat olarak tayin edilen meblağdan toptan sorumlu tutulduğunu biliyoruz. Bunu gibi, Osmanlı ceza hukukunun, katil ve hırsızlık olaylarında bütün bir köy halkını sorumlu tuttuğu da bilinir. Bu durumlar köyün cemaat karakterini kuvvetlendirmekle beraber, sosyal yapısını esaslı olarak değiştirecek nitelikte değildir.
Reklam
Osmanlı İmparatorluğu'nun ve başka geleneksel imparatorlukların, değişime ve gelişmeye, yeni ekonomi sistemlerin ortaya çıkışına direnmesinde, durgun(stagnant) bir sosyo-ekonomik yapıya bağlı olmasında, mîrî arazi rejimi ve çift-hane sistemi başlıca sorumlu görülmektedir. Fakat unutmayalım ki, bu sistem Türkiye'de günümüzde küçük aile işletmelerine dayanan sosyal yapının da tarihi temelidir.
..Bizans İmparatorluğu'ndaki zeugarion ve Osmanlı çift-hanesi, hepsi daima köylü aile emeğine ve çift öküz-sapan teknolojisine dayanan küçük köylü işletmelerini ifade etmektedir.
Bizans ve Osmanlı imparatorluklarında reaya, yani çiftçi aileler ve toprak birimi (yani çiftlik, bir çift öküzle işlenebilen arazi ünitesi)daima titizlikle, büyüklere karşı korunmağa çalışılmıştır. İmparatorluk bürokrasisinin esas vazifelerinden biri, bu rejimi korumaktır. ..Bu sebeple, bu imparatorlukları köylü imparatorlukları diye karakterlendirmekle bir abartmaya sapmadığımıza inanıyorum. Toprak ve reaya üzerinde feodal kontrollerin ortaya çıkmasına karşı merkezi imparatorluk bürokrasinin savaşması bu imparatorluklar tarihinin en önemli fasıllarından birini ve belki en önemlisini oluşturur.
Osmanlı İmparatorluğu'nda, toprağın olduğu kadar, köylü emeğinin de devlet kontrolü altında olduğu gerçeğini unutmamak lazımdır.
Reklam
Bizans ve Osmanlı imparatorluklarında vergileme öküz sayısına göre yapılmakta idi. Salgın sonucu öküzü ölen köylü çaresiz kalır, fakr u zarurete düşer ve hükumet anlayış göstererek vergi affına giderdi.
Osmanlı dönemi sıbyan mekteplerinde meşhur bir söz vardır: "Burada balıklar uçmaya, kuşlar yüzmeye zorlanmaz."
“Hangi gülistânın gülüsün?”
Osmanlı'da farklı tarikatlara mensûb olan dervişler bir araya geldiklerinde veya bir yerde karşılaştıklarında tanışmak için "Hangi tarîkattansın?" veya "Kime bağlısın" gibi kaba cümleler yerine, nezâket ve zerâfet kokan şu ifadeleri kullanırlardı; "Hangi çeşmenin suyusun?" "Hangi gülistanın gülüsün?" "Hangi bağın bülbülüsün?" Böylece vuslata vesile olan yolların farklıda olsa, kesiştikleri yerin aynı olduğunu birbirlerine telkin ederler ve benlikten kendilerini korurlardı.
Bu İbrahim Paşa, devamlı iyi görünür, buna gayret eder, gerçekte yapmacık, hilekâr ve sinsi bir şahsiyettir.
Belki daha mühimi ise, dünyanın hiçbir yerinde normal insan muamelesi görme- yen bu kavim, İspanya'da uğradıkları zulümden, İkinci Bayezid devrinde kurtarılmıştır. Kanuni devrinde saraya giren Yahudiler, İkinci Selim'in saltanatında adamakıllı kök saldılar.
303 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.