Profil
Yasalar ya da güç merkezleri tarafından ne kadar korunursa korunsunlar, azınlıklar kırılgan bir durum içindedirler. Bu kaçınılmaz güvensizlik duygusunun doğurduğu hüsran, kimliğini muhafaza etmeye niyetli bir azınlıkta, kimliğini çoğunluğa karışarak onunla kaynaşmaya meyilli bir azınlığa oranla, daha hafiftir. Kimliğini muhafaza eden bir azınlık, bireyi koruyan, ona bir aidiyet hissi veren ve onu hüsrana karşı bağışıklan sıkı bir bütündür kaçınılmaz olarak. Öte yandan, asimilasyon eğiliminde olan bir azınlıkta birey, ön yargı ve ayrımcılığın baskısı karşısında tek başına kalır. Ayrıca, muğlak da olsa, aslında inkar etmenin verdiği bir tür suçluluk duygusunu yükü altında kalır. Ortotoks bir Yahudi özgürleşmiş bir Yahudi'den daha az hüsran yaşar. Güney'de ayrımcılığa uğrayan bir siyah, Kuzey'de ayrımcılığa uğramayan bir siyahtan daha az hüsran yaşar.
Aynı zamanda görülmektedir ki, bir kitle hareketi ikna veya zorlama yollarından her ikisini de kullanma imkânına sahipse, genellikle ikinci yolu tercih etmektedir. İkna yöntemi yavaş yürümektedir ve sonucu kesin olarak belli değildir.
Sayfa 139Kitabı okudu
Sadece ikna yoluyla, yaygın ve kalıcı bir örgütlenme kuran bir kitle hareketi hemen hemen hiç yoktur. Koyu bir Hıristiyan olan tarihçi profesör K. S. Latourette şu durumu kabul etmek zorunda kalmıştır: "Her ne kadar İsa'nın ruhu ve silahlı kuvvetler birbiriyle hiç bağdaşmayan zıt şeylerse de ve bu gerçeği kabul etmek her ne kadar nahoşsa da, Hıristiyanlığın ayakta kalmasını çoğu kez silahlı kuvvetler mümkün kılmıştır."
Sayfa 138Kitabı okudu
Fanatizmden şiddet doğduğu ne kadar doğruysa, şiddetin de fanatizm doğurduğu muhtemelen o kadar doğrudur. Çok defa hangisinin önce başladığını anlamak imkânsızdır. Gerek şiddet kullananların gerekse şiddete maruz kalanların fanatik bir düşünce tarzı içine girmeleri mümkündür.
Sayfa 137Kitabı okudu
Yeni bir kimlik arama isteği eşlik etmese bile, sırf benliği reddediş dahi gittikçe artan taklitçiliğe yol açabilir. Reddedilmiş benlik, ayrıksı bir özelliği olduğunu iddia etmez artık ve kopyalama eğilimine karşı gösterilen direnç de böylece ortadan kalkar. Bu durum, belirli bir bireyselliği bulunmadığı için dış etkilere karşı zihinsel savunması bulunmayan küçük çocuklardaki ve farklılaşmamış yetişkinlerdeki duruma benzer.
Sayfa 131Kitabı okudu
Kadınlar için evlenmek, bir kitle hareketine katılmaya benzer imkânlar yaratır; yani onlara hayatta yeni bir amaç, yeni bir gelecek ve yeni bir kimlik (isim) verir. Evde kalmış kızlarla artık evlilikte bir neşe ve tatmin bulamayan kadınların can sıkıntısı, kısırlaşmış ve bozulmuş bir hayatın farkındalığından ileri gelir. Kutsal bir davaya sarılmak, enerjilerini ve varlıklarını bu davanın başarısına adamak yoluyla bu kişiler, amaç ve anlam taşıyan yeni bir hayat bulurlar. Hitler, "boş hayatlarından bıkmış ve aşk ilişkilerinden artık keyif almaz olmuş, maceraya susamış sosyete kadınlarından" tam anlamıyla yararlanmasını bilmiştir.' Bazı büyük sanayicilerin hanımları, daha kocaları Hitler'in ismini duymadan önce onu mali yönden desteklemişlerdi. Miriam Beard, Fransız Devrimi'nden önce, iş adamlarının canları sıkkın eşlerinin oynadığı benzer bir rolden şöyle bahseder: "Bunlar can sıkıntısından harap olmuşlar ve bunalımın pençesine düşmüşlerdi. Yenilik taraftarlarını gönülden alkışladılar."
Yasalar ya da güç merkezleri tarafından ne kadar korunursa korunsunlar, azınlıklar kırılgan bir durum içindedirler. Bu kaçınılmaz güvensizlik duygusunun doğurduğu hüsran, kimliğini muhafaza etmeye niyetli bir azınlıkta, kimliğini çoğunluğa karışarak onunla kaynaşmaya meyilli bir azınlığa oranla, daha hafiftir. Kimliğini muhafaza eden bir azınlık, bireyi koruyan, ona bir aidiyet hissi veren ve onu hüsrana karşı bağışık kılan sıkı bir bütündür kaçınılmaz olarak. Öte yandan, asimilasyon eğiliminde olan bir azınlıkta birey, önyargı ve ayrımcılığın baskısı karşısında tek başına kalır. Ayrıca, muğlak da olsa, aslını inkâr etmenin verdiği bir tür suçluluk duygusunun yükü altında kalır. Ortodoks bir Yahudi, özgürleşmiş bir Yahudiden daha az hüsran yaşar. Güney'de ayrımcalığa uğrayan bir siyah, Kuzey'de ayrımcılığa uğramayan bir siyahtan daha az hüsran yaşar.
Aşırı benciller hüsrana kapılmaya epey meyillidir. Bir kişi ne kadar bencilse, hüsranları da o denli şiddetli olur. Dolayısıyla, diğerkâmlığın muhtemelen en ikna edici savunucuları aşırı benciller olacaktır. Fanatiklerin en ateşlileri genellikle, doğuştan gelen kusurları nedeniyle veya dış koşulların sonucunda, kendilerine güvenlerini kaybetmek zorunda kalmış bencil kişilerdir. Bu kişiler, bencilliklerinin kusursuz aracını âciz benliklerinden ayırıp bunu herhangi bir kutsal davanın hizmetine yönlendirirler. Benimsedikleri şey her ne kadar bir sevgi ve tevazu taraftarlığı şeklinde görünse de, bu kişiler için sevmek veya alçak gönüllü olmak imkânsızdır.
Tocqueville'in zorba idareler için söylediği şey bütün totaliter rejimler için de geçerlidir: Bu tür idareler için en büyük tehlike, reforma başladıkları, yani liberal eğilimler sergilemeye başladıkları zamandır.
Çinlilerin güçlü aile bağları yüzyıllar boyunca onları kitle hareketlerinin çağrısına karşı görece bağışık kılmıştı belki de. "Bir Avrupalının 'vatanı için' ölmesine Çinlinin aklı pek yatmaz, çünkü onun ailesi bundan doğrudan fayda görmez ve hatta aile fertlerinden birinin ölmesiyle bundan zarar görür." Öte yandan, "bir Çinlinin, ailesine ödenen hatırı sayılır bir meblağ karşılığında, bir idam mahkûmunun yerine kendisini astırmaya rıza göstermesine" hem aklı yatar hem de bununla övünür.
24 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.