‘’Aşk iki yabancının arasında olan bir şeydi. Birbirlerini tanımayan ve aradaki engelleri yıkaya can atan kişiler arasında. Birbirinden korkan insanlar arasında…’’
‘’Birini kaybettiğinizde, hissettiğiniz acı kendiniz içindir, onu bir daha görmeyeceğiniz, sesini bir daha duymayacağınız o olmadan yapamayacağınızı düşündüğünüz için çektiğiniz acıdır. Acı, bencildir. Beni öfkelendiren şey buydu…’’
Ne var ki , insan ne denli üstün zekâlı , ne kadar bilgin de olsa , Tanrı buyruğu esin yoluyla kalbine de doğsa , önemli bir karar vermeden önce başkalarına danışmalıydı. Böyle düşünüyordu Mehmed.
Yaşam tekrardan mı ibaretti yoksa ! Savaşlar, zaferler , sevinç ve acılar birbirini izliyor , sonra her şey yeniden başlıyordu. Yine savaşlar , zaferler , acılar , sevinçler. Ve elbette tatlar .Tenin , dimağın susuzluğu. Doyumsuzluk. Doyumsuzluğun tekrarı.
İstemem , ey gök kubbe, bensiz dönme
İstemem , ey ay , bensiz doğma
İstemem , ey yeryüzü , bensiz durma
Bensiz geçme, ey zaman , istemem
Yine de ayrılık aslolan !Yaşamın tek anlamı , kavuşmayı mümkün kılan ayrılık!
Bir de o zehir saçan bakışları vardı tabii. Sanki onu tanıyor ve ondan bir sebepten ötürü nefret ediyor gibiydi. “Belki de delidir.”
Tess inleyip patisini onun dizine koydu.
Christopher’ın dudağının bir köşesi kıvrıldı. “Her neyse, zaten onu bir daha göreceğimizi sanmıyorum.”
Belki de bir daha insan görmesine gerek yoktu. Hepsi aşağıda hayatlarına devam etsinler, diye düşündü. Kavgalarına, savaşlarına, bombalarına, cinayetlerine devam etsinler, belki Pieter'i hepsinin dışında bırakırlardı. Bir daha konuşması gerekmezdi. Bir daha kimse gözlerine bakıp, yaptığı şeyleri ve dönüşmüş olduğu insanı görmezdi.
Ve en sonunda Paris'in olduğu yöne baktı; doğduğu şehre, her şeye sahip olduğu şehre... Ne var ki, önemli biri olma arzusu yüzünden hepsini reddetmişti. Artık Fransız olmadığını fark etti. Alman da değildi. Hiçbir şeydi. Evi yoktu, ailesi yoktu ve hak etmiyordu da.