Her yaptığımız güzellikte biz Allah'a yaklaşıyoruz. Fakat o işi kendimizin yaptığını zannettiğimiz an Allah'tan uzaklaşıyoruz. Yapan yaptıranın O olduğunu idrak ettiğimiz an, yanaşıyoruz.
Hârun Reşid'in eşi, bütün Mekke-Medine su yollarını yaptırmış. Rüyasında, öldüğü zaman onu cennette görmüşler.
Gören kişi, "Tabii ki siz cennettesiniz, çünkü Mekke-Medine su yollarını siz yaptırdınız." dediğinde: "Hayır" demiş, "Ben yaptıklarımı anlatırken o sevabı kaybettim, o sevap günaha döndü. Ama bir gün ezan okunurken müziği
susturdum ki, o da Allah'ın çok hoşuna gitti."
Görülüyor ki "Ben" kelimesi günahların en büyüğüdür."
• Biri, ilim sahiplerinden birine gitti. Bana yararlı bir
söz söyle dedi. O bilgi sahibi de ona şu cevabı verdi:"Bana göre sen, pislik içine düşmüş, her yanı o pisliğe belendikten sonra kokucu dükkânına giden ve 'Bana koku sür.' diyen biri gibisin." Bu durumda kokucu ona şöyle söyler: "Git, önce bir sabun al... Kendini ve elbiseni iyice yıka,
koku sürünmeye sonra gel." Ben de sana şöyle diyorum:
"Sen, nefsini günah kirleri ile batırmışsın. Git, hasret sabunu al. Nedâmet kilini de bul. Sonra, tövbe suyunu ara. Dışını ve içini korku suyu ile temizle. Ümitle cürüm
pisliklerini gider. Beğenilmeyen işlerden beri dur. Sonra,zühd ve takvâ hamamıma gir. Doğruluk ve sâfiyet suyu
ile de iyice yıkan. İşte, bundan sonra gel ki, sana mârifet kokusundan vereyim."
(Ahmed er-Rifài, Onların Alemi, 9. Hadis-i Şerîf, s. 146-147)
Tövbe tasavvufta çeşitli şekillerde tarif edilmiştir. Bu tarifler tövbenin yönünü ve niteliklerini göstermesi bakımından önem taşır. Sehl et-Tüsterî, "Tövbe kulun güna-
hını unutmamasıdır." derken, Cüneyd-i Bağdâdî tövbeyî, "Kulun günahını unutmasıdır." şeklinde tarif etmiştir.
Sehl'in tarifi henüz sülûkün başında olan ve günaha bulaşması ihtimali bulunan müridlerle, Cüneyd'in tarifi, Al-
lah'ın büyüklüğü düşüncesine dalan ve O'nu zikretme hâlinde bulunan hakikat ehli ve âriflerle ilgilidir. Cüneyd'e
göre kulun tövbeden önceki günahkâr olma durumu cefâ
hâli, tövbeden sonraki durumu ise vefâ/safâ hâlidir. Allah bir kuluna tövbe etmeyi nasip ederek ona yakınlığını lütfederse bu halde kulun aklını geçmişte işlediği günahlara takmaması, onları unutup sadece Allah'ın nimet ve ihsanlarını düşünmesi gerekir
(Kelâbâzî, s. 92;Kuşeyri,s. 259; Hücvirî, s. 381). Günahlardan ve kötülüklerden
tövbe edenle hatâlardan ve gafletten tövbe eden, amel ve ibâdetleri dikkate alıp bunları gözünde büyütme hâlinden
tövbe edenler birbirinden farklıdır.
Sa'id İbn Cübeyr (r.a) anlatıyor: "İbn Abbas'a (r.anhüma),
Bir mümini kasten öldürenin tevbesi makbul olur mu?' diye
sordum da bana 'Hayır!' diye cevap verdi. Ben de kendisine, Furkân Sûresi'ndeki, 'Onlar ki Allah'ın yanında başka
tanrı tutup ona yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana kıymazlar... Ancak tevbe eden, inanıp, yararlı iş işleyenlerin,
işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder.' (Furkân, 68-70) âyetini okudum.
Bana şu cevabı verdi: 'Senin okuduğun âyet Mekke'de nâzil olmuştur. Onu Medine'de nâzil olan 'Kim bir mümini kas-
ten öldürürse, cezâsı, içinde ebedî kalacağı cehennemdir...'
(Nisa, 93) âyeti neshetmiştir."
(Buhârî, Tefsir, 96; Müslim, Tefsir 16)
ABDULLAH B. MÜBAREK
Zâhidlerin efendisi ve evtâdın rehberi Abdullah b.Mübârek Mervezî (r.a) sûfiler ve zâhidler zümresinin
saygı gösterilen zatlarındandı, tarikat ve şeriatın bilcümle hâllerine ve sebeplerine vâkıf bulunuyordu. Asrında
vaktinin imamı o idi. Birçok şeyhlere yetişmiş ve onların
sohbetinde bulunmuştu. İmam-ı Âzam Ebu Hanife (r.a)ile