Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Türk ve İslâm Tarihi

Profil
"Ah Konya, ah! Sen ki bir vakitler Sultanlar Şehri'ydin. Cihana adalet senin bağrından dağıtılırdı. Mevlana Celaleddin-i Rûmi senin yollarında yürür, Sultan Alâeddin Keykubad, senin pınarlarında sulardı küheylanını..."
Sayfa 82 - Acayip YayıneviKitabı okudu
"Şehadet söz konusu olduğunda Türk milletinin eline kim su dökebilirdi ki? Ölüme gülerek gidiyordu şanlı süvariler. "Ölürsem şehidim, kalırsam gazi...""
Sayfa 41 - Acayip YayıneviKitabı okudu
Reklam
Hârizmşahlar'da Mimarî ve Sanat
Hârizm, Moğol orduları tarafından büyük bir yıkıma tâbi tutulduğundan, başkent Gürgenç dahil, ülkede bu döneme ait pek az sanat eseri kalabilmiştir. Zamanımıza ulaşabilen üç kümbet, Hârizmşahların mezar anıtları bakımından bize, yetersiz de olsa, bir fikir verebilmektedir. Güney Hârizm'deki Aksaray-ding Kümbeti yüksek bir kare gövde üzerinde alçak bir tamburla oturan konik bir külah ile oldukça harap bir yapıdır. Diğer iki kümbet ise Gürgenç teki Fahreddin Razi ve Sultan Tekiş kümbetleridir. Her ikisinde de dış görünüşün güzelliğine önem verilmiştir.
Hârizmşahlar, dönemlerinin diğer Müslüman hükümdarları gibi, sufîlere ve tarikatlara karşı dost ve hamî pozisyonlarında bulunmuşlardır. Bununla birlikte onlar, Selçuklularda olduğu gibi, tarikatları devletin kontrolünde tutma siyasetini de titizlikle uygulamışlardır.
Büyük Selçuklu vezirlerinin, genel olarak, İranlı ve toprak aristokrasisine mensup olmalarına karşılık, Hârizmşahların bilhassa son devirlerinde gulâm veya Türk kökenli vezirlere rastlanır.
Hârizmşahlar'da Kılıç-Kefen Âdeti
Hârizmşahların saray teşkilâtıyla ilgili olarak bazı saray âdetlerini de belirtmemiz yerinde olacaktır. Kılıç-Kefen âdeti, Hükümdara tam teslimiyet ve onun iradesine boyun eğmek anlamına geliyordu. Nitekim Alaaddin Muhammed'in Semerkant önlerinde görünmesi üzerine çaresiz kalan Karahanlı Osman Han bir elinde kılıç, diğerinde kefen olmak üzere kaleden dışarı çıkarak huzura gelmişti.
Reklam
Hârizmşahlar - Hükümdar ve Saray
Hârizmşahlardaki hakimiyet telâkkisi, hükümdar ile hükümdar ailesi arasındaki ilişki şekilleri, saray teşkilâtı, teşrifât usulleri, lâkaplar ve unvanlar, önemli oranda Büyük Selçuklu İmparatorluğu'ndan intikal etmiştir. Hârizmşahlar klâsik bir Türk-İslâm sultanının yetki ve sorumluluklarını şahıslarında toplamışlardı. Veliaht gösterme geleneği bulunmakla birlikte, buna uymama yönünde davranışlar her zaman var olabilmiş, taht hak edildiğinde cülus ve biat töreni yapılmıştır. Hükümdarın divân müzakerelerini kafes arkasından dinlemesi ve Ramazanda huzur dersleri tertip ettirmesi gibi, Osmanlılar devrinde devamını gördüğümüz bazı saray âdetleri, Hârizmşahların sarayında da uygulanmıştır. Büyük Selçuklular ve özellikle de Sencer dönemi örneğinde teşkilâtlanan Hârizmşahlarda devlet dört önemli unsurdan oluşmaktaydı. Bunlar Saray, Hükümet, Ordu, Adalet teşkilâtlarıydı. Şimdi bunlarla ilgili en önemli hususları görebiliriz.
Böylece bir köle olan Anuştigin'in, Selçuklulara tam bir sadakatle bağlı, dıni ve iktisadi bakımdan çok önemli bir bölge olan Hârizm'i kendi ailesinde muhafaza etmesini bilen bir evlada, Kutbuddin Muhammed'e sahıp olmasıyla başlayan Hârizmşahların bölgedeki maceraları, bundan sonra beş Hârizmşahla devam etmiş olmaktadır. Atsız, babasının yolunu takıp etmekle birlikte, bağımsız bir devlet kurmak fikrini daima önde tutmuş ve hudut vilayetinden bir devlet çıkarmak içın son nefesine kadar yorucu ve yıpratıcı bir mücadeleyi sürdürmüştür. İl Arslan dönemini devletin rüşte eriş devresi olarak nitelemek mümkün iken, bunu takip eden Alaaddin Tekiş Hârizmşahları imparatorluk haline getirmiştir. Onun dönemi her yönüyle Hârizmşahların en olgun çağıdır. Fakat Sultan Tekiş'in siyasi görüş ve idare kabiliyetinden mahrum oğlu Muhammed Hârizmşah bu avantajı gerektiği şekilde değerlendirememiştir. Üst üste parlak zaferler kazanmış, sınırlarını süratle genişletmiş ve fakat gelişen şartlara ülkenin idari düzenini uyduramamıştır. Muhtar sayılabilecek bir eyaletten, uzun mücadelelerden sonra, önce tâbi bir devlete, nihayet bu devlet Horasan, İran ve Irak'ta Selçuklulara varis büyük bir imparatorluk haline getiren Hârizmşahlar, geniş imparatorluklarının parçaları arasındaki bağı yeteri kadar kuramamışlardı.
Yassı Çemen Savaşı (10 Ağustos 1230)
Türkiye Selçuklu ve Eyyubi birleşik ordularıyla Celâleddin'in güçleri 10 Ağustos 1230'da Erzincan yakınlarındaki Yassı Çemen mevkiinde karşılaştılar, savaş Hârizmşahların yenilgisiyle son buldu. Yassı Çemen'den sonra ise Sultan, Moğolların yakın takibindedir. Köşe bucak kaçarken nihayet Amid dağlarında bir Kürt köylüsü tarafından öldürülmüştür.
Hârizmşahlar'ın Son Hükümdarı; Celâleddin (1220-1231)
Celâleddin, Moğolların eline geçmemesi için annesi ve haremini teşkil eden kadınların nehre atılmalarını emretmek zorunda kalmış, çemberin çok daraldığı ve kurtuluş ümidinin kalmadığını düşündüğünde kendi atını da nehre sürmüştür. Onu ancak az sayıda Hârizmli takip edebilmiştir. Celâleddin'in bu cesareti karşısında Cengiz Han; “Bir babanın işte böyle bir oğlu olmalıdır” diyecektir.
280 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.