Muhteşem bir kitap okudum. Yaşanmış gerçek bir hikaye. Bu kitapta yazılanların gerçek olmamasını isterdim ama maalesef gerçek ve tarihte hep bir kesim zulme uğruyor ve bu asla bitmiyor. Şuan da Filistin bir zulme uğruyor. Rabbim tez zamanda bitirsin bu zulmü. Ve gelelim Julius Fuçik'in gördüğü zulme. 1940'lı yıllarda meydana gelen Nazi mahkemesinin Fuçik'i idama çarptırmasıyla herşey başlıyor. Fuçik bu kitabı Nazi celladının attığı ilmiğin gölgesinde yazdı. "Celladın ipi, ben bitiremeden boğazımı sıkarsa, geride filmin mutlu son'unu yazacak milyonlarca insan var" notunu bizlere bıraktı. Bir Çek gardiyanın hücreye gizlice kağıt kalem sokması ve yazılanları gizlice dışarı kaçırmasıyla meydana gelmiş ve numaralanmış sayfaları karısının birleştirmesiyle bizlerin eline kadar ulaştı. Bir eş olarak, kocasının yaşadıklarını okurken neler hissetti kim bilir. İnsan gördüğü işkenceler karşısında ölüp kurtulamıyor diye anne babasına sitem eder mi? Niye beni bu kadar dayanıklı yetiştirdiniz diye..
Bazen ölümün bir kurtuluş olduğunu kitabın ilk cümlesi size özetliyor.
"Kimi durumlarda bir adamı öldürmek ona yapılabilecek en büyük kötülük değildir."
"... Tabii siz çok gençsiniz... Henüz bu noktaya gelmemişsinizdir. Ama eninde sonunda o nokta geliyor. Artık her şeyin bittiğini anlayınca duyulan o sonsuz rahatlık... kurtuluş duygusu... Artık aynı yükü taşımak zorunda olmamanın verdiği huzur. Bir gün siz de hissedeceksiniz bu duyguyu..."
Sekiz yaşındaydı kozet. Sekiz yaşındaydı ama şimdiye kadar öylesine üzüntüler, sıkıntılar çekmişti ki, oturduğu yerde kafasında dolaşanlar, en az 40-50 yıl yaşamış kadınların kafasında dolaşabilecek cinstendi.