"Baş ağrısı çekenlerin çoğu ağrılarının yiyip içtiklerinden ve havadan etkilendiğini söylerdi, bu yüzden aynı şeyin Nietzsche için de geçerli olması Breuer'i şaşırtmadı."
Peki, bütün bu şaşırtıcı dönüştürme teknikleri arasında ateşte pişirmenin neden daha ayrı bir yeri olsun ki? Bir cevap varsa eğer, ateşte pişmiş yemeğin toplumsal etkilerinde yatıyor. Yemek pişirmek tarihte devrim yaratan en büyük buluşlardan biridir. Ancak bu, yiyeceklerin formunu değiştirdiği için değil -bunu yapmanın daha farklı yolları var- toplumu dönüştürdüğü içindir. Kültür, çiğ yiyeceklerin pişirilmesiyle başlamıştır. Kamp ateşi, insanların etrafına oturarak yemek yedikleri sosyal bir ortam olmuştur. Yemek pişirmek yalnızca karın doyurmak demek değildir, aynı zamanda bireyleri bir sofra etrafında toplama ve bunu belirli zamanlarda yapma işidir. Yeni işlevler, paylaşılan zevkler ve sorumluluklar ortaya çıkarır. Yalnızca birlikte "yemek yemek"ten daha yaratıcıdır ve sosyal bağları güçlendirir. Topluma kabul edilme törenlerinin yerini bile alabilir.
Sultan Aziz’in konuğu olarak İstanbul’a gelen Fransa İmparatoriçesi Eugénie çok beğendiği için yemeğin bu ismi almış olduğunu profesöre anlatmak geldi içimden.