Açıkçası yılın başı olmuş, sonu olmuş pek umrumda değil. Hicri takvim, miladi takvim ayrımı da öyle. Farketmiyor yani.
Piyangosu, tombalası dahil hiçbir şans oyununa elimi sürmem. Hindiden, çerez alıp ağzıma salya sümük tıkıştırmaktan, çam ağacını salonda görmekten öteden beri haz etmem. Ertesi gün unutulacak ne kadar saçma davranış varsa hepsinden tiksinirim.
Peki baktığımızda, hayatımızda yarın ne değişiklik olacak da deli gibi eğlenelim? Yel değirmeni misali duygu öğütmekten başka ne meziyetimiz vardır? Tüketimi körüklemek elimize ne geçirir? Birbirimize buradan iyi dileklerde bulunurken gerçek hayatta çevremize karşı bu kadar samimi miyiz? Kafamda bir yığın sorular...
Ez cümle; insandan düşünme yetisini aldığınız zaman onun insanlığından geriye hiçbir şey kalmıyor. Panayır soytarısı gibi ortalıkta gezen tipler her yeri sarmış. Sıkıntı, dert arşa yükselmiş. Dünya yaşanmaz, katlanılmaz bir yere dönüşmüş. Modern insan, karanlık dehlizlerde yolunu kaybetmiş. Ve biz bunca problemin arasında oradan oraya savrulup dururken, senenin bir gününün sahteliği içinde hiç düşünmeden eğlenip gidecek miyiz? Kendimizi değiştirmek için adım atmadığımız müddetçe, yıla nasıl girersek girelim, vallahi günler birbirinin tekrarı olacak, billahi tekrarı olacak. Tecrübe ile sabittir.
Değişmeye, arınmaya meylimiz yok mu? Hala akletmeyecek miyiz?
Hüsrandayız...