Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
2323
Öyle güzel bir rüzgâr esiyor ki Evin yolunu bulasım gelmiyor. Öyle güzel bir sessizlik var ki Kulaklarımı tıkamaya içim el vermiyor. Bir o kadar da güzel ki karanlığın ışığı Lambalar aklımın ucundan bile geçmiyor. (Biraz daha yansa yıldızlar, biraz daha ötse gecede saklanmış kuşlar, söylese şarkısını daldan dala ağaçlar ve de bulsam ağırlığımı taşıyacak bir yastık…) Burda böylece kalsam. Öyle güzel ki uykusuzluk… Gözlerimi kırpmasam, olsa da bir saniye. Uyumasam, hemencecik kıvrılıp şöyle şurda uyumasam.
Yolun Başı
Sabahın yeni yeni uyandığı vakitlerde doğanın orkestrasını dinlemek ve sadece gözlerimle fotoğrafını çekip belleğe atmak... Bu sebeplerle - abartma Meltem (ablamın dış sesi) - baharı karşılamaya köye gidiyorum; gidiş geleneğidir, amcama kitap da götürüyorum. Seveceğini düşündüğüm ve henüz tanışmadıklarından derleme birkaç eser… Sonra oturup kritiklerini yapacağız. Bana okuma yazma öğrettiğine pişman edeceğim onu(!) O da kitap götürdüğüm için beni(!) Konuşmaktan yılmayacağız! Annem, yeter susun artık, diyecek. Babam, kitapları okumamasına rağmen eldeki bilgilerle konuya dahil olacak! Biraz susar gibi yapacağız, susmadan! Tabii en nihayetinde yine annem kazanacak! :D Bu arada, ben köy insanıyım, söylemiş miydim? Aa köy demişken, şu küçükken çıktığım karayemiş ağacını da kesmişler; biraz hüzünleneceğim. Müsadenizle.
Mustafa Kutlu
Mustafa Kutlu
‘yu da aldım yanıma. İşin sırrı da burda: Yol boyunca
Hayat Güzeldir
Hayat Güzeldir
diye fısıldayacak bana. Hayat güzeldir… Hayat güzeldir… Hayat… Güzeldir…
Reklam
YOLUN SONU
Yol uzun olunca, birkaç arabaya binip inmekle uğraşmadan tek seferde gidelim dedik. Nereye diye sormayın, köye yahu köye! Anlatmıştım ya: Sabahın, uyanışın, kuşların sesi; börtü böcek, çiçeklenmiş ağaçlar: bahar. Hah! Bu sebeplerle beklemeye koyulduk işte durakta. Bir baba ve tahminen on yaşlarında olan kızı da bankta oturmuş hemen yanıbaşımızda
Sevgili günlük...
Diyordum ki ısrarla: “Bu otobüslere elleri boş yol tüketmek yerine, sayfaları çevire çevire gidecekleri yerlere ulaşmayı öğreteceğim!” Haftanın beş günü istisnasız kullanılan iki otobüs; içlerinde genel çoğunluğu oluşturan, her gün aynı kalan, gidip gelen yüzler… Çocuklar sağ olsun, parmakla sayılacak azınlıkta bir kitle oluşturduk günler sonra.
Yakınlaşmak için sebepler bulduğunda, Onlardan kendine yollar yaptığında, Derken bir gün sebepler ortadan kaybolduğunda, Ve ardından Sebepsiz de yol almaya râm olduğunda, Ve de sonunda Sebeplerin sebebine ulaştığında, Yani artık Tek bir sebebe bağlandığında… …
MAVİCE
Kanatları yere nazır açıldı birden Mavice bir düş yansıması yüzü Manevralar icat etti gözlerinin hizasında Önünde hayâlden üretilmiş kaçış kapısı Ve fırlayıverdi bulduğu küçük bir boşluktan dışarı Boşluk büyüdü peşinde adım adım Mavice bir kuş kanadı vardı üzerinde Rüzgârlardan aşırma bir güç bezendi Uçtuuu, uçtuuu Başının sarı güneşi
Reklam
Olmak istediği ve olamadığı arasında sıkışmış. Ve bu ikisi özünde aynı şeymiş. Ve de birbirinin ‘ziyade’si, ‘daha’sı… Aynadaki yansımasına dokunamayışı… Yansımada fazladan var olan bir şeyler var, gerçeğinde olduramadığı. Gerçeğinin ruhuna takıp takıştırdığı bir şeyler var, yansımada parıldayan. ‘Şey’lerin dansı bu. Ve ‘her şey’ bir yansıtmadan ibaret. Gerçekten aynaya… Olamayıştan, isteyişe… Bilebilir miyiz? Belki bir gün kırılır tüm aynalar, ‘ziyade’ler, ‘daha’lar… Dileriz; kırılsın tüm aynalar ve ‘ziyade’ler, ‘daha’lar.
Onuncu refakatçiliğini yapıyordu 2003 numaralı odada. Şu hayatta nelere refakat etmemişti ki? Yeğeni ilkokula başlamadan önce ona: a, b, c… Babasının göçüp gidişine. İmamlık yapmış, cemaate refakat etmişti sonra. Otlakta otlayan buzağıya, sırtında taşıdığı sergiye... Dokuzunu anlattı kısaca zira onlar işin basit kısmıydı, hatırlaması kolaydı 2003 numaralı odada. Kalanlarsa sayfalarca sürerdi. Yıllar önce yazmaya başlamış, denemişti aslında ama bitirememişti o romanı. Hoş, refakatçiliği halen devam ediyordu. Nefes al, nefes ver. Bir yandan da başka bir nefesin melodisi çınlıyordu koridorda: Dıt, dıt, dıt… Derken yanıbaşındaki yeğeni önce bir deneme yaptı, “a, b, c”, sonra hatırladı ve ardından böldü kendisiyle olan konuşmasını: - Amca, şu senin babamla yazdığın yarım kalan roman var ya, bizim mahallenin romanı. Kaç cilt olurdu dersin? + Çok kaliteli konular vardı. Hele İlyas’ın babası. Uzun olurdu, uzun. - Ne dersin, yazalım mı tekrar? Ama ben geçmişi bilmem, benim tarihleri alırım, paylaşalım. + Tabii tabii. Onları ben hep hatırlarım, bilirim. Orası bende. İşten güçten yorgun ama kafam. Zaman ayırmak lazım, sadece onu düşünmek. - Tamam, sen kışları yazarsın; ben de baharda filan. + Olur, hem de ne güzel olur. - Adına da “Refakatçi” deriz. Nasıl fikir? + Öyle ya. 2003 numaralı odadan taştı her şey. Kabul. Dıt, dıt, dıt…
26 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.