"Bana biraz insanlardan bahsedin, Düşes Gamori! Uğruna yaşamlarını bile feda edebilecek kadar değer verdikleri bir şey var mıdır?"
Düşes bu soruya bir an bile duraksamadan cevap verdi. "Vardır efendimiz! İnsanoğlu sayılara ölümlü canından bile daha çok kıymet verir. Yeryüzünde sahip olduğu malların sayısı, cebinde taşıdığı kağıt parçalarının sayısı, dostlarının sayısı, düşmanlarının sayısı ve sayıca daha üstün olduğu insanların sayısı..."
Büyük bir yalanı gerçek olarak kabul etmeyi seçtiğin andan itibaren onu takip eden, tamamlayan diğer küçük yalanlar da otomatik olarak gerçek gibi görünmeye başlar.
Şu anda çektiğin acının ömrünün sonuna kadar geçmeyeceğini ve bir daha kimseyi onu sevdiğin kadar sevemeyeceğini zannediyorsun. Oysa gerçek sevginin ne olduğunu anladığın zaman Tiphareth’e karşı duyduğun hisleri değil, Tiphareth’in kendisini sevmeyi öğrenmiş olacaksın. İşte o zaman onu hiç karşılık beklemeden, seni sevip sevmemesine aldırmadan sevebileceksin. Yaradılışın içinde aşk fikrinin milyonlarca değişik şekli var ve Tiphareth bunlardan yalnızca bir tanesi, evrensel aşkın küçük bir ifadesi.
Yarattığın sahte benliğin var olmayı sürdürebilmesi için kalabalık bir gerekliliktir. onlar seni gerçekten o kişi olduğuna ikna eder yalının kalıcı olmasını sağlar .bu yüzden İblis kılığına soktuğun bunca varlığı buraya doldurdun tek başına kalsan Çıldırabilirdin.
''Kafanın karışması belki de zannettiğin kadar kötü bir şey değildir. Sislerin arasında yürürken önünü göremediğin için şikayet ediyorsun, ama sis dağıldığı zaman karşında göreceğin şeylerle yüzleşmeye hazır olup olmadığını biliyor musun?''
Yaşamın gizemleri tek bir formul tek bir inanç veya tek bir felsefeyle açıklanabilecek kadar basit değildir. Cevapları bulduğumuzda inanma hatasına düşecek olursak fazlasıyla rahatlar, kendi doğrularımıza ve değerlerimize daha da sıkı sarılır ve arayışımıza son veririz.
Ellerimizin altında bu kadar çok bilgi varken bilgi açlığı içinde kıvranmamızın ve mutlu olmak için bunca neden varken yaşama sevincimizi yitirmiş olmamızın bence tek bir sebebi var : Zekamızı körelttik!
Şimdi bir an için kendimiz Tanrı'nın yerine koyalım ve kendi yanlızlığımızla onunkini kıyaslamayı deneyelim. Anımsayacak olursanız, gerçek iletişimin eşitler arasında kurulabildiğini düşündüğümü daha evvel belirtmiştim. O halde Tanrı kimlerle ve nasıl iletişim kurabilir? İletişim olmadan yaratıcılık, yaratıcılık olmadan da değişim veya gelişim olamaz. Tanrı'nın sadece kendisiyle iletişim kurduğunu farz edelim. Bu tür bir iletişim onu tatmin edebilir mi? Bana kalırsa edemez, çünkü kendisiyle ilgili bilmediği, anlayamadığı ve keşfetmesi gereken hiçbir şey yoktur. Demek ki, Tanrı'nın yapması gereken şey iletişim kuracağı eşitini, yani kendisinin birkopyasını yaratmaktır...