Ünlü bir beyin uşağı, bir gün efendisinin bahçesindeyken akıp giden bir para ırmağı gördü. Irmak yaklaşık bir metre enindeydi, derinliği de bir o kadar vardı. Çabucak ırmaktan iki avuç dolusu alıverdi. Sonra, geri kalanını da toplamak için kendini ırmağa bıraktı, ama ayağa kalktığında gördü ki bütün ırmak altından akıp gitmiş. Kendine de kala kala o ilk iki avuç dolusu para kalmış. "Ah!" diyor yorumcu burada, "Para sürekli dolaşımda olan bir şeydir, kimse üstüne yatıp da hepsini kendine saklayamaz."
Adaların büyülü bir havası vardı, yalnızca ada sözcüğü bile büyüleyicilik içeriyordu. Ada bir bakıma insanın dünyayla bağlantısının kesilmesi anlamına geliyordu, başlı başına bir dünyaydı... Belki de bir daha asla geri dönemeyeceği bir dünya...
"Saygıdeğer hanımefendi, yargıdaki deneyimim bana Tanrı'nın; inanç, suç ve ceza gibi konuları biz ölümlülere bıraktığını öğretti. Bunlar da uzun süren, zor süreçler. Kestirme yolu da yok."
Gerçekler o kadar boğucudur ki biraz olsun rahatlayabilmek için yalan söylersin ancak bir bakmışsın ki içki gibi git gide dozunu arttırmaya başlamışsın. Yavaş yavaş güçlü yalanlar kusuyor ve sıkı çalışmayla sonunda bu yalanlarda gerçekliğin ışığını yakıyorsun. Görünüşe göre bu durum sadece benim için geçerli değildi. İnsanların tüm yalanları gerçekti.
...
Bilinçli olarak gönülsüz ve gayesiz davranmaya çabalamak nasıl yalan olmazdı ki? Çabaladıkça yalanın son katmanına geliyordu.