1932 yılında yazılmış olan kitabın şaşırtıcı tarafı yazıldığı dönemin şartlarından uzak olması ve öngörülerin çağın oldukça ilerisinde olmasıdır. Üretilen yapay refah düzeyi, kurmaca, ayartıcı ve baştan çıkartıcı imgelerle gerçeklikten, tarihten, kültürel ve inanç değerlerinden uzak bir dünya devlet düzeniyle kitlelerin yönlendirildiği bir ortam anlatılmakta. Bunun yanında vahşi bölge olarak adlandırılan elektrik telleriyle çevrilmiş bir bölge karşımıza çıkıyor. Buradaki düzenin dünya devletindeki yaşantının tam aksine aile kavramının olduğu, doğumların normal yolla gerçekleştiği, insanların hala sevgi ile birbirlerine bağlı oldukları, dini inançlarının olduğu bir yaşam biçimi söz konusudur. Kitapta dikkati çeken bir başka konu ise antroposantrizm kavramı yani insanın her şeyin merkezine konulup tanrılaştırılması ve bu şekilde kontrol edilmesidir. Ayrıca Neil Postman "Televizyon Öldüren Eğlence" kitabının önsözünde şunu belirtmiştir: "Huxley bizi sevdiğimiz şeylerin mahvedeceğinden korkuyordu. Bu kitap Orwell'in değil, Huxley'in haklı olduğu düşüncesiyle yazılmıştır." Görüldüğü gibi Postman'da Huxley'in distopyasında yazılanların 20. yy yansımalarıyla haklılığını ortaya koymuştur.
Cesur Yeni DünyaAldous Huxley · İthaki Yayınları · 202160,2bin okunma
Kitap Şuuru- (14.) 1000kitap.com sitesi Hediye Kitap Kampanyası'na Davet.
5 Kitap ikram ediyoruz.
Kitap Şuuru sayfası olarak her hafta şartlarımızı yerine getirme vaadinde bulunan takipçilerimize kitap hediye ediyoruz. Bu hafta birbirinden farklı, birer adet olmak üzere toplam 5 kitabı müdavim ve takipçilerimize hediye edeceğiz. Sonuçları 16
Cengiz Dağcıyı “hüznün ve çilenin yazarı” olarak tanımlayabiliriz. Kendisinin de kitapta söylediği gibi. Kitabı okuduğunuzda kaleminden dökülen tüm bu kelimeler, satırlar bize bunu gösteriyor. Her biri gerçek, samimi duygular içermekte. Ben okurken vay be dedim. Kaderleri ikinci dünya savaşında kesişen iki insanın birbirlerine olan sevgileri,
Seyahat etmek ve seyahat edilen yerlerdeki izlenimleri kâğıda iyi bir tasvirle aktarmak çok da kolay olmayan bir iş olsa gerek. Bunda içinde bulunulan çağ ve çağın imkanları, teknolojisi de etkili olmuştur. Fakat bir şekilde belli bir amaç için yola düştüyseniz imkanlar ne kadar kısıtlı ve zor olsa da seyahat edilen yerlerdeki izlenimlerinizden
"kopartılmış yapraklarımdan ibaretti hüzün
dedim rahmet yağar ben yürürken
gece benim ardımda
taşıdım kara gençliğimi dağların damarında
hep döşümde yaratkan, patlayıcı bir kimya
beynimde hep manalı bir uçurum.
..
Yaşamak debelenir içimde kıvrak ve küheylan
beni artık ne sıkıntı ne rahatlık haylamaz
çünkü ben ayaklanmanın domurmuş haliyim
Yürüsem rahmet boşanacak.
ve sana bir karşılık vereceğim"
(Yaşamak Umrumdadır)
Meşhur İngiliz Casus Lawrence ismini çok duymuşuzdur ancak Gertrude Bell ismini ilk defa bu kitapla tanımış oldum.
Yaşamış olduğu dönemi aşan bir hayat süren Bell'in kadın olarak yaptığı işler hayret uyandırıyor. Tarihe olan merakı ve yeni yerler keşfetme merakı onu "çöl kraliçesi" yapacak ve sonradan Arap büroda casusluk faaliyetlerine kadar götürecekti. Kitap Bell'in hayatını anlatmakla birlikte dönemin İngiltere'sinin Osmanlı hakkındaki düşünceleri, Orta Doğudaki casusluk faaliyetleri yine Orta Doğudaki Arap kabilelerin Osmanlıya ve Arap milliyetçiliğine bakışı, nasıl kandırıldıkları, Osmanlının son dönemine ilişkin bilgiler sunmakta. Beni en çok şaşırtan Ermeni meselesinde Bell'in fikrini değiştirip Türklere hak vermesi oldu. O dönemde Anadoluyu gezen Bell yaşananları doğu bölgelerindeki insanlardan yani birinci ağızdan dinleyerek Ermenilerin Türkleri kışkırttığı ve Ermenilerin silahlandığını ifade etmiştir. Günümüzde dahi uğraştığımız Ermeni meselesine ilişkin önemli bir bilgi sunan kitap okunmaya değer diye düşünüyorum. Ve son olarak Yusuf Kaplan'ın sözüyle bitiriyorum: "İngilizler, yüzyıllık çöküş tarihimizin başlıca mimarıdır: Yüzyıldır İslâm dünyasının sınırları da, sorunları da bize İngilizlerin "armağan"ıdır."