Erzurumlu İbrahim Hakkı ile ilgili şöyle bir menkıbe anlatılır:
Kendisi, hizmetçisiyle beraber yaptığı bir seyahatte bir eve misafir olur. Ev sahibinin özelliklerini şöyle bir süzdükten sonra, usulca hizmetçisine demiş “Hadi bakalım hayırlısı, çok cimri bir ev sahibine misafir olduk”
Ancak ev sahibi kendilerine hizmette hiç de kusur etmemiş, yedirmiş, içirmiş, çokça ikramlarda bulunmuş. Yatma vakti gelip de hizmetçisiyle yalnız kaldığında, hizmetçisine demiş: “Adamın bütün özellikleri cimri biri olduğunu gösterirken bu kadar ikramda bulunması doğrusu beni çok şaşırttı. Bur durumda yazdığım kitabı neşretmenin de bir anlamı kalmadı. Eve döndüğümde kitabı yakacağım.”
Diğer gün ev sahibine veda edip giderlerken, hizmetçi İbrahim Hakkı'ya seslenmiş: “Ev sahibimiz bana ‘bu kadar yediniz, içtiniz. Ücret ödemeden mi gideceksiniz’ diyor ve yüksek bir ücret talep ediyor. Ne yapayım efendim?”
İbrahim Hakkı sevinçle hizmetçisine demiş: “Ver evladım ver, ne istiyorsa ver. Kitap kurtuldu! Kitap kurtuldu...!”
Marifetname gibi eserlerde insan karakteriyle ilgili tespitlere bakan ve bunları yüzde yüz doğru kabul edenler, çevresindeki kimselere ve hatta kendilerine şüpheyle bakmaya başlarlar. Hâlbuki ilgili tespitleri “kanaat verici birer özellik” olarak değerlendirseler, böyle bir vartadan kurtulacaklardır. Yani, böyle eserlerde nazara verilen tespitlerden hareketle muhatabımız hakkında az-çok kanaat sahibi oluruz, fakat bu kanaatin hüküm hâline gelmesi için daha yakından tanımaya ihtiyaç vardır.