“ Düşünen; kedisiyle,dünyayla derdi olan; parayla,iktidarla derdi olmayan,bilim ve sanatı önemseyen ve bunlardan konuşmak isteyen,postmodern adı altında yaşanan kafa karışıklığını hiç enteresan bulmayan,hayatta ödün verilmeyecek doğrular olduğunu düşünen,onuru ‘hala’ önemseyen,muhafazakar bir partinin iktidara gelmesinin ardından bunu ‘değişim’ ‘sivilleşme’ sözleriyle allayıp pullamayan,dinle beslenen siyasal hareketlerin nihayet tüm özgürlükleri boğazlayacağını bilen kişiler olarak biz,azınlıktayız. Hatta öyle ki ‘azınlık hakları’ talep edebilecek durumdayız…”
“Börekler,dolmalar,köfteler masaya sıralanıp,saate gözler dikilip yemek yenecek vakit bekleniyor. Bu kadar ‘aç’ bir ibadet olabilir mi? Bir ibadet bu kadar ‘obur’ bir biçimde yapılabilir mi?”
“Pek yakında gürültüden başka ses kalmayacak. Pek yakında oynamaktan başka bir hal kalmayacak. Pek yakında Türkiye ‘beğendikleri’ gibi olacak; herkes göbek atacak! Kimsenin iç sesi,hiçbir kıyıda deniz sesi kalmayacak...”
“...Durmak isteyince ‘Aslan geliyor! Kaplan geliyor! Tıp!’ desen o eski çocuk oyunundaki gibi. Konuşan yansa. Sana ilişen yansa bu oyunda. Sen hiç yanmasan. Bir değişiklik olarak sen yanmasan bu sefer!”
“...Çünkü hayat,onu erken anladığını sananlardan çok fena alır öcünü. Bir şeyi vaktinde yaşamadan geçersen,çok sonra,seni rezil etme pahasına,sana yaşatır o eksik bıraktığın bölümü.”