"Yaşam denen yolda, omuz omuza birlikte yürüyorduk; ama ayaklarımız, çelme takıyordu birbirine. Mükemmeli isterken, kusursuzluğa tahammülümüz yoktu; çünkü yaşamı mükemmel kılan kusurlarımızdı. Öyleyse hatalara neden tahammülsüzdük? Kendimize hata yapabilme lüksünü neden tanımıyorduk? Kendi hatalarımızı bile, neden hoş göremiyorduk? Dahası, başka birinin acılarının penceresinden bakamayacak kadar, kibirli miydik?
Ne kadar silersek silelim, gözlükçüden çıktığı ilk günkü gibi olamayan gözlük camları gibiydik hayatta. Çiziliyor, yıpranıyor ve hatta lekeleniyorduk... Oysa birimiz bir gözde, ötekimiz diğer gözdeydi... Farklıydık, ama aynıydık..."
Aşkın en derinden, inkâr edildiği yerden ortaya çıkışı! Kendilerini ve birbirlerine duyduğu aşkı çığlık çığlığa ve sessizce inkâr etseler de, aşkları ortalığı yakıp kavuruyor!Alexander, hissiz, acımasız, yakışıklı, güçlü ve zengin
Daha küçücük bir çocukken öğrendi bütün bu özelliklere sahip olabilmeyi. O hislerini acımasızca rafa kaldırmış, kendi sonuna doğru ilerliyordu. Ama bilmediği, her sonun bir başlangıca gebe olduğuydu. Heaven karşısına çıktığında bütün inançları ters yüz olurken, kendi sonu birdenbire başlangıcı olduğunda ne yapacağını elbette bilemezdi.Heaven; masum, saf ve kırılgan bir papatya
Cennetten gelen bu sessiz melek, tüm korkularını kendine zırh yaparak kökleri ile tutunduğu topraklarında, Alexander'ın fırtınasına karşı direnirken, bir aşk ateşi yakmak için geldiğinde asla tek bir yananının olmayacağını bilemezdi.Var olmadığını zannettiği kalbi boğulurcasına çırpınırken soluksuz kalarak tekrarladı: "Hissetmiyorum, hissetmiyorum, hissetmiyorum
"
Hayatın acisiyla tatlısıyla nasıl yaşanacağını öğrenen iki yaralı insanın mutluluğa kavuşmalarıni daha güzel nasıl anlatılabilirdi bilmiyorum. Çok samimi ve sıcak bir hikaye....
Kitabın kapağından ve adından da anlaşıldığı gibi hissiz ve yaşadığı acılar ve ihanetler ile acımasız bir adamın aşka direnişi anlatılıyor. Yalnız kitabın ilk yarısına kadar çok fazla yetişkin içerikleri bence gereksiz olmuş. Aslında bu da psikolojik gerilimli aşk romanı kategorisinde oldukça ilginç konusu okunası bir roman. Tabi ki bu yorum benim nacizane eleştiri ve begeni içerikli şahsi yorumumdur. Ama ne yalan söyleyeyim Frezya 'daki aldığım okuma keyfini bunda alamadım . Ama şu da bir gerçek ki yazarcım @lemarizmujde neşeli ve aşırı romantik kaleminin sadık takipçisiyim.
Adı gibi güzel bir romandı. Yazar kelimelerine duygusallığını ve hislerini öyle güzel harmanlamış ki okuruna da aynı duygusallık ve empatiyle okumasını sağlamış. Umuda dair , güvenmeye dair, kız çocuklarının ufak yaşta istismarına dair romantik , ümit dolu keyifle ve aynı zamanda hüzünle okunan hoş bir kitap.
Kitap bence edebi yönünden çok okuyucunun duygusal istekleri üzerine kurgulanmış bir kitap. Benim kafa dağıtmak için açıp okuduğum bir kitaptı açıkçası ve beklentimi karşılamadı çünkü çok fazla klişeye yer verilmişti, ki bu dediğimi 2. Kitabı okursanız daha iyi anlarsınız. Evet kendini gösteren, ruh hallerini tasvirleyen güzel cümleler yok değildi ancak ben yetersiz buldum. Yine de ortada bir emek var yazara saygı duyuyorum, bunlar tamamen kişisel görüşlerimdir..
"Soğuk bildiğim bir şeydi, hep üşümüştüm ben. Bir çocukken, yanmayan kaloriferlerin gecesinde yurttaki tek yorganımı bir başkasına kaptırdığımda da; sıcak su fazla gitmesin diye soğuk suyla kış ortasında banyo yapmak zorunda kaldığımız, toplu banyolarımızda da; karlı gecelerde balkona cezaya bırakıldığımda da...Şu an beni sarmalamaya çalışan sıcaklığın aksine soğuk tanıdıktı. Oysa sıcak, o bizim bilmediğimiz evlerde yanan ışıkların fısıldadığı bir masaldı. Benim hiç dinlemeye hakkım olmamıştı."