20 yy. başında Viyana'da üniversite öğrencisi Stanislaus Demba'nın bir gününü okıyoruz Dokuzla Dokuz Arasında. Kitabın adından anlaşılacağı gibi tüm olaylar sabah dokuzla akşam dokuz arasında gelişiyor. Kitapta Demba ile tanıştıktan sonra onun çok garip hal ve tavırlarını okuyor ve çözmeye çalışıyoruz. Biraz da uyuz bir tip bizim Demba. Gerçek hikayesini ve neden öyle davrandığını ise kitabın ortalarına geldiğimizde anlıyoruz. Hele finalde tam bir ters köşe yapıyor bize yazar.
Özel ders vererek geçimini sağlayan Demba'nın bir kız arkadaşı var ve onun başka bir adamla yurt dışına seyahate çıkmasını engellemek istiyor. Bunun için para bulması ve onu kendisinin götürmesi lazım. Üniversite kütüphanesinden yürüttüğü değerli kitabı satıp para kazanmaya çalışırken az kalsın yakayı ele verecek ama kıl payı kurtuluyor. Olaylarda bundan sonra başlıyor.
Kitapta her bölümde değişik insanlarla tanışıyoruz. Kimisi sıradan vatandaş, kimisi üst sınıftan, doktoru, hırsızı, kumarbazı ve Demba'nın onlarla yaşadıkları... Hem eğlendiren hem de derin düşüncelere daldıracak satırlarıyla insanı direkt içine çekiyor kitap.