Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Übermensch

Übermensch
@lesnarhomie
Büyük insanları aradım, her zaman, yalnızca onların idealinin maymunları oldu, bulduğum.
52 okur puanı
Aralık 2021 tarihinde katıldı
Reklam
Birisinin, kendisini eyleme geçiren ve tüm insanların güdüleri kadar iyi ve kötü olan güdüler hakkında, zaman zaman çok dürüstçe konuşmak gibi kötü bir alışkanlığı vardı. Önce kızgınlık doğurdu, sonra kuşku, zamanla âdeta dışlandı ve toplumdan aforoz edildi, sonunda yargı başka zaman hiç dikkate almadığı ya da göz yumduğu vesilelerle anımsadı böyle rezil bir varlığı. Genel sır hakkında susmasını bilmeyişi ve hiç kimsenin görmek istemediğini görme yolundaki sorumsuzca eğilimi onu hapse ve erken bir ölüme götürdü.
İnsanca, Pek İnsanca 1
İnsanca, Pek İnsanca 1
Friedrich Nietzsche
Friedrich Nietzsche

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
-Sokrates: Bilmek ile inanmak, bilim ile inanç sana göre aynı mı, yoksa farklı şeyler mi? -Gorgias: Bence farklı şeyler Sokrates. -Sokrates: Böyle düşünmekte haklısın Gorgias. Bunu kanıtlayabilirim de. Sözgelimi sana, "Bir yanlış, bir doğru inanç var mıdır Gorgias?" diye sorsalar, sanırım ki evet diye yanıt verirsin. -Gorgias: Evet. -Sokrates: Peki ama bir yanlış bir de doğru bilim var mıdır? -Gorgias: Yoktur tabii. -Sokrates: Demek ki, bilmek ve inanmak aynı şey değil. Bununla birlikte, inananlar da bilenler kadar ikna olmuşlardır.
“Kendinden hiç söz etmemek çok soylu bir ikiyüzlülüktür.”
Reklam
Ahlaksal gerçekler diye bir şey yoktur. Ahlaksal yargının, dinsel yargıyla ortak yanı: Olmayan gerçekliklere inanmasıdır. Ahlak belirli fenomenlerin yalnızca bir yorumlanışıdır, daha doğrusu, bir yanlış yorumlanışıdır. Ahlaksal yargı da, dinsel yargı gibi, gerçek olan kavramının, gerçek olan ile hayali olan arasındaki ayrımın bile henüz bulunmadığı bir cahillik basamağına aittir. Dolayısıyla böyle bir basamakta, ''hakikat'' denildiğinde, bizim bugün ''kuruntular'' dediğimiz şeyler tanımlanmış olur sadece. Putların Alacakaranlığı-Friedrich Nietzsche
Neden ile sonucu karıştırma yanılgısı
“Din kurumu ve ahlak diyorlar ki: “ Bir soy, bir halk, günah ve lüks yüzünden yok olur.” Benim yeniden oluşturulmuş aklım diyor ki: Bir halk yok oluyorsa, fizyolojik olarak yozlaşıyorsa, bunun ardından günah ve lüks gelir. Bu genç adam erkenden sararıp solar. Dostları derler ki: Şu ve şu hastalıktır bunun suçlusu. Ben diyorum ki: Onun hasta oluşu, onun hastalığa direnmeyişi, zaten yoksullaşmış bir yaşamın, kalıtımsal bir tükenmişliğin sonucuydu. Gazete okuru der ki: Böyle bir hata, partiyi çökertir. Benim daha yüksek politikam diyor ki: Böylesi hatalar yapan bir parti, zaten bitmiştir, içgüdüsel güvenliği kalmamıştır artık.”
Gitgide daha çok birlik olan bir devlet, devlet olmaktan çıkacaktır. Bir devlette sayıların (çeşitliliklerin) çokluğu doğaldır; çokluktan birliğe doğru gittikçe devletliği azalır ve gitgide aileleşir, aileden de bireye döner. Böyle diyorum, çünkü aile apaçık, devletten daha çok birliktir; birey de aileden. Dolayısıyla, böyle bir birlik sağlama olanağı olsa bile, ondan kaçınmalıdır; bu yol devleti yıkar. Çünkü devlet yalnızca insanlardan oluşmaz, ayrı ayrı türde insanlardan meydana gelir; hepsi birbirinin aynı olan insanlarla bir devlet yapamazsınız. Politika-Aristoteles
''Ve iyinin ve kötünün yaratıcısı olmak isteyen, önce bir yok edici olmalıdır ve değerleri paramparça etmelidir. En büyük kötülük de en büyük iyiliğe dâhildir böylece, ama bu yaratıcı iyiliktir.'' Şimdiye kadar yaşamış en korkunç insanım ben; en iyiliksever insan olmamı dışlamaz bu.
Bir defasında Doktor Heinrich von Stein, Zerdüşt'ümün tek kelimesini bile anlamadığından dürüstçe yakındığında, dedim ki ona, her şey yolunda: bunun altı cümlesini anlamak: yaşantılamış olmak demektir, fânilere ait, ''modern'' insanların ulaşabileceklerinden daha üst bir aşamaya yükseltir insanı. Ecce Homo - Friedrich Nietzsche
Reklam
İnsanlığın şimdiye kadar ciddiye aldıkları, gerçeklik bile değillerdir, hastalıklı, en derin anlamda zararlı doğaların içgüdülerinden doğan salt kuruntulardır, daha açık konuşursak - yalanlardır - tüm o ''tanrı'', ''ruh'', ''erdem'', ''günah'', ''öbür dünya'', ''hakikat'', ''ebedi yaşam'' kavramları... Oysa insan doğasının büyüklüğü, ''tanrısallığı'' o kavramlarda aranmıştır... Böylelikle tüm politika, toplum düzeni, eğitim sorunları en zararlı insanların en büyük insanlar kabul edilmesine yol açacak şekilde temelden ve kökten çarpıtılmışlardır, küçük şeyleri, yani yaşamın temel olaylarını aşağılamak öğretilecek şekilde... Ecce Homo - Friedrich Nietzsche
Gözlerimle gördüm onu: yetenekli, zengin ve özgür yapılı doğalar daha otuzlu yıllarda ''rezilce okudular'', şimdi artık kıvılcım çıkartsınlar - ''düşünceler'' versinler diye sürtülmeleri gereken bir kibrit çöpüdürler. Sabah erken, gün doğarken tüm zindeliğiyle, enerjisinin şafak vaktinde bir kitap okumak terbiyesizliktir bence! Ecce Homo - Friedrich Nietzsche
Ve aslında nereden anlaşılır gelişkinlik? Gelişkin bir insanın duyulara iyi gelmesinden, aynı zamanda hem sert, hem yumuşak hem de güzel kokan bir ağaçtan yontulmuş olmasından. Kendisine iyi gelen şeylerden hoşlanır yalnızca; iyi gelme ölçüsü aşıldığında sona erer hoşnutluğu da, hazzı da. Gördüğü zararların çarelerini bulur, kötü tesadüflerden kendi çıkarı için yararlanır; onu öldürmeyen şey onu güçlendirir. Gördüğü, duyduğu, yaşantıladığı her şeyden içgüdüsel olarak kendi yekûnunu toplar. Seçici bir ilkedir o, çok şeyi elekten geçirir. İster kitaplarla, ister insanlarla, ister manzaralarla temas halinde olsun, hep kendi toplumundadır. Seçerek, izin vererek, güvenerek onurlandırır. Her türlü uyarana yavaş, uzun bir ihtiyatlığın ve tercih edilmiş bir gurunun ona verdikleri o yavaşlıkla tepki gösterir, kendisine yaklaşan uyaranı sınar, onun karşısına çıkmaktan uzaktır. Ne “şanssızlığa” inanır ne de “suç”a: başa çıkar kendisiyle, başkalarıyla, unutmayı bilir, her şeyin ona iyi geleceği kadar güçlüdür. Pekâlâ bir dekadanın tam zıddıyım ben: çünkü kendimi tarif ettim az önce. -Friedrich Nietzsche
Popüler olmak isteyenlerin mutluluğu başkalarına bağlıdır; haz arayanların mutluluğu kendi kontrolleri dışında ruh halleriyle inip çıkar; fakat bilgenin mutluluğu kendi özgür davranışlarından kaynaklanır. Marcus Aurelius
Bir şeyi kadere bırakırsan sonrasında hiç şansın olmaz. -Pat Riley
Akıllı bir yatırımcı için yüksek IQ ve daha yüksek bir eğitim düzeyi yeterli değildir. 1720'nin baharında, Sir Isaac Newton'un elinde İngiltere'nin en yakıcı hisse senetleri olan South Sea Company hisse senetleri vardı. Piyasanın kontrolden çıkmak üzere olduğunu hisseden büyük fizikçi ''gök cisimlerinin hareketlerini hesaplayabileceğini, fakat insanların deliliklerini kestiremeyeceğini'' mırıldanarak South Sea hisselerini ucuza elden çıkardı ve %100 kâr ederek cebine 7000$ koydu. Ancak bundan sadece birkaç ay sonra piyasanın vahşi coşkusu içinde yeniden bu kez çok daha yüksek bir fiyata atlayan Newton, bu defa 20.000$ ( bugünün parasıyla 3 milyon dolardan fazla ) kaybetti. Ve yaşadığı sürece onun bulunduğu yerde '' South Sea '' sözcüklerinin telaffuz edilmesini yasakladı. Sir Isaaac Newton, çoğumuzun zekâyı tanımlayış şekline göre, yaşamış en zeki insanlardan biriydi. Fakat Graham'ın ifadesiyle Newton akıllı bir yatırımcı olmaktan çok uzaktı. Kalabalığın kükreyişini kendi sağduyusunun üzerine çıkaran dünyanın en büyük bilim insanı, bir aptal gibi davranmıştı. Kısacası buraya kadar yatırımcılıkta başarısız olduysanız aptal olduğunuz için değildir. Bunun nedeni, tıpkı Sir Isaac Newton gibi, başarılı yatırımın gerektirdiği duygusal disiplini geliştirememiş olmanızdır. Burada akıllı yatırımcı olmanın bir ''beyin'' işinden çok bir ''karakter'' işi olduğu konusuna hâkim olabilirsiniz.
Reklam
'' Geçmişi hatırlamayanlar, onu tekrarlamaya mahkûmdurlar. '' - George Santayana
Toplum, tedavisi olmayan bir hastalıktır.
Politikada doğru söz yoktur. Doğruyu bulmak sizin görevinizdir.
-“oligarşiyi kuran ne olmuştu? -aşırı zenginlik kaygısı değil mi? -evet. -peki oligarşiyi yıkan ne olmuştu? -yine bu aşırı zenginlikten başka bir şeye değer vermeyen tutku olmamış mıydı? -evet -onun gibi, demokrasiyi yıkan şey de, onda en çok sevdiğimiz, doymadan arzuladığımız şey oldu. -nedir o? -özgürlük. Platon-Devlet
Kısa vadeli sonuçlar için asla uzun vadeli değerleri feda etme.
Şu Çılgın Türkler-Albay Reşat Çiğiltepe
Çiğiltepe karşısındaki 57.Tümen bir türlü ilerleyememişti.Kuşatma kolu, ateş yememek için, hayli açıktan dolaşınca, etkisiz kalmıştı.M.Kemal Paşa bu tümenin komutanı Albay Reşat Bey'i severdi.Emrinde çok başarılı hizmetler görmüştü.Teşvik etmek için telefon etti: ''Reşat Bey hâlâ hedefinize ulaşamadınız.Bir sorun mu var?'' ''Yarım saat sonra ulaşacağım efendim.Söz veriyorum.'' ''Peki, size güveniyorum.'' Yarım saat dolalı hayli olmuştu.Çiğiltepe düşmemişti hâlâ.M.Kemal Paşa Reşat Bey'le konuşmak istedi.Telefona Emir Subayı Üsteğmen Bozkurt Kaplangı çıktı. ''Reşat Bey'i istemiştim.'' Bozkurt zorlukla, ''Reşat Bey az önce intihar etti efendim..''dedi, ''..size bir açıklama bırakmış.Peki, okuyorum: ''Yarım saat içinde size o mevzii almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam.''