''Hayatta tek başına sıkılmak iyi değildir! Ama iki kişi birden sıkılmak daha beter!"
"Demek asla mutlu olamayacağım, öyle mi?.."
"Evet, mutsuzluğu öğrenmedikçe bu böyle!"
"Mutsuzluk bana ulaşamaz!"
"Daha kötü, bir türlü düzelemezsin!''
O sırada, filozofun ağırbaşlı sesi işitildi. Antik koronun başoyuncusu gibi konuşarak, "Dostum," dedi, "şu ölümlü dünyada mutlu değilsin, yani şu ana kadar mutluluğun tadına varamamışsın. Mutluluk sağlık gibidir. Onun tadını almak için ara sıra yoksun kalmak gerekir. Oysa şimdiye dek hiç hastalanmamışsın... Yani hiç mutsuz olmamışsın! Yaşamında eksik olan şey bu. Bir an için olsun mutsuzluğu yaşamayan kişi, mutluluğun kıymetini nasıl anlayabilir?"
Kitabı okurken sona doğru bazı noktalarda çok canım sıkıldı. Şimdi bakalım.
(Spoiler içerecek.)
Öncelikle Yazarın Sitareyi anlattığı kısımlar benim için daha okunası daha cezbedici kısımlardı. Gül Yetiştiren Adamın oğlan çocuğuyla ilgilendiği kısımlar da hoşuma gitti.
Yazar ve Sitare bölümünde hayata dair, modernist insanların yaşadığı anlam
insanlar aslında birbirini tanımadıkları için severler,
dedi, şaşırtıcı değil mi? Tanıdıktan sonra nefret ederler birbirlerinden..
Her zaman değil, dedim.
Bazan da sevmeyle başka şeyleri karıştırırlar, dedi.
başkaları sıkıntıdır
aslında kimse gerçek düşüncelerini yaşamıyor, içinde bulunduğu bir hali sürdürmek ya da o halden kaçmak, çekip gitmek için can atyor, ama başkalarıyla olunca istediği şeyleri öyle kolay kolay yapamayacağını görüyor.