Bosna kadınlarının yaşamak zorunda bırakıldıkları hayatı ele alan gerçek bir inceleme/araştırma kitabıdır. Sırp ve Hırvatların kandırılarak sözde milliyetçilik anlayışı ile Bosna'daki müslüman topluma yapılan zulümlerin kadınlar üzerinde bırakılan etkileri ele almış.
İki kadın gazetecinin kimsenin umursamayıp, kör ve sağır taklidi yaptığı bu işkenceleri herkesin duymasını sağlamak için uğraşları beni derinden etkiledi. Okumaya devam edemeyeceğimi düşündüğüm anlar oldu. Gözlerimi kapattığımda o anları ister istemez hayalimde canlandırdım. Düşünürken bile sizleri rahatsız edecek olayların, birilerinin bir yerde yaşamak zorunda bırakılıyor olması eminim ki sizleri de etkileyecektir.
Kitabın ilk sayfasında yayınevinin de desteği ile kitap satışından elde edilen geliri Bosnalılara gönderileceğine dair bir yazı ile karşılacaksınız. Lakin bu durum hala devam ediyor mu bilemeyeceğim ama pek sanmıyorum.
Bilinen kitapçılarda kitap satışı mümkün değil. Herhangi bir internet sitesinden de bulamazsın. Kitap basımı uzun zaman önce durduruldu diye bir yazı okumuştum toplum ruh sağlığını tetiklediği gerekçesiyle. Ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemiyorum. Kitabı internet üzerinde satış yapan bazı sahaflarda bulabilirsiniz.
Etnik TecavüzElena Doni · Real Yayınevi · 199415 okunma
Bursa Emniyet Müdürlüğüne bir ihbar geldi;
''Uğur Hoca kız çocuklarına istismarda bulunuyor.''
Yasak aşkının 'Beni hocamdan istemelisin' dediği kadının ifadesi;
''Ahmet, beni badeleme için dergaha götürdü.''
-Hocam cennete gitmek için yapmam gerektiğini söyledi.
Şeyh ile yakın ilişkisi bulunan ve ders verme mertebesine sahip olan tarikat
Yine de, bu manevi can çekiş hali, belki de kendisinden önceki acı ve kendisinden sonraki ceza kadar korkunç değildir; bu, size açık uçurumu ama aynı zamanda uçurumun dibindeki hiçliği gösteren baş döndürücü bir tesellidir.
Çobanı olmayan, koca bir sürü! Aynı şeyi ister hepsi, birinin ötekinden ayrımı yok. Bunun ötesinde bir şey duyan, koşarak gider tımarhaneye.
''Bir zamanlar bütün dünya deliymiş.'' böyle derler de en inceleri, göz kırparlar.
“Biz kadınlar, Türkiye’nin tüm kadınları, birbirimize görünmez sicimlerle bağlıyız. Hangi partiden olduğumuz, hangi takımı tuttuğumuz, hangi aileye doğduğumuz hiç fark etmez. Birimiz zulme uğradığında diğeri de çaresizlik hissediyor çünkü insan, ancak başka insanlar aracılığıyla insan oluyor. Onun için biz birbirimize görünmez sicimlerle bağlıyız. Birimizin acısı hepimizin ortak acısına denk düşüyor. Ve birimiz öldürüldüğünde bu diğerinin de tam olarak aynı gerekçelerle öldürülebileceği anlamına geliyor. Sıradaki ben olabilirim. Sen olabilirsin. En yakın arkadaşın olabilir. Birimiz güvende değilse hiçbirimiz güvende değil...”
Unutmayalım ki; bu ülkede her alçağa karşılık bin kahraman, her bencil politikacıya karşılık varlığını bu ülkeye adamış bin lider, her düşmana karşılık bin dost vardır. Bu kahramanlar, bu liderler, bu dostlar sizlersiniz, hepimiziz. Bizler yaşadıkça bu ülke sonsuza kadar yaşayacaktır.
Kuş tüyünde uyuyanların gördükleri düşlerin toprak üstünde uyuyanların düşlerinden daha güzel olmadığını bildiğim halde, hayatın adaletine olan inancım nasıl azalır?