Ve ben yine muhteşem bir kitabı sonlandırdım.
Bu kitap iki açıdan değerlendirilebilir. Siz hangi açıdan görürseniz o açıdan okuyunuz efenim, ama ben iki açıdan da alabildiğimi/görebildiğimi size aktarmak istiyorum.
1. Bakış açısı :
Birbiri ile tamamen alakasız insanların, bir gün bir öğlen vakti, aslında birbirleri ile ne kadar da bağlantılı
Ey Tanrım biraz günışığı ver bana, biraz yağmur!
Bir adam gördüm içindeki canavarı bağlamış ardı sıra sürüklüyordu. Yanına gittim,
"Amca," dedim. Duymadı. Daha yüksek sesle seslendim,
"Amca nereye götürüyorsun bu vahşi yaratığı?"
Dedi,
"Evlat, çok öfkelendi. Masalcıya götürüyorum, biraz hikaye anlatsın, dinsin. Uyutmuyor geceleri..."
Ağzım açık arkadan bakakaldım ve ne mutlu dedim, ne mutlu içinde ki canavarı görebilene, ilacını bilene ne mutlu...
"Hani bazen canın çeker, koca bakraç yoğurt alıp eve gidersin, üzeri hafif sararmış şöyle kaymaklı olanından. Ne gözünü ayırabilirsin ne de kaşığını uzak tutabilirsin. Başlarsın iştahla yemeye. Hakkını da verirsin. Kaşıklarsın ama bir kısmı kalır öyle. Dolaba koyarsın bozulmasın diye. Bilirsin ki o yoğurt iki güne ekşiyecek ve salacak kendini. Sonra onu bitirmek için yanına iyi giden yemeği yapar, yine aynı iştahla yersin. Bitmez yine de. Kalanını çırpıp ayran yaparsın. Canın istemediği halde ayrana ne yakışır deyip akşama onu pişirir yanına bırakırsın. Anca öyle biter. Aşk da öyledir; görürsün, vurulursun, ne yapar eder alırsın ama fazla gelir. Bozulmasın diye elinden, dilinden ne gelirse, o ne seviyorsa onu yaparsın. Mayası iyiyse dolaba koymadan dört güne dayanan bile olur ama eninde sonunda ayranı içirir sana."