"Dediğim dedik" diyenlerin çoklukta olduğu memleketlerde demokrasiden bahsetmek, âmiyane, fakat doğru bir söyleyişle "Müslüman mahallesinde salyangoz” satmaya benzer.
Hürmet kisvesi altında otoriteyi sorgulamamak geleneğinin Hasan-Ali'yi hukuk fakültesinden uzaklaştırdığından yukarıda bahsetmiştim. Aynı zararlı gelenek bugün her derecede okullarımızda, hatta evlerde, akılcı bir eğitimin yapılabilmesinin önündeki en önemli engellerden birini oluşturmaktadır.
Bir gün, bir yıl, bir ara beni görmeye gelecek misin? O zaman beni tanıyacak mısın? Yüzüme bakıp beni nerede gördüğünü hatırlayacak ve benim seni sevdiğim gibi, ebediyen tüm kalbimle sevdiğim gibi sevdiğini bilecek misin?
Bakışları öyle derin ve mutlu ki, tatlı, sıcak fısıltıları öyle baştan çıkarıcı ki, cennet efsanesi gibi, Avalon'un kayıp özlem şarkısı gibi harikulade bir hüzün veriyor insana.
Meşhur bir hikâye vardır bilirsin: Atatürk, para kazansın diye Yahya Kemal'i mebus yapmış. Tabii bunun için Ankara'ya toplantılara gidip geliyormuş. Atatürk bir gün "Üstad, Ankara'nın en çok neresi hoşunuza gidiyor?" diye sormuş. Yahya Kemal de "Gari paşam, İstanbul'a dönüşü..." demiş.
Günün saatine göre çok farklı görünürdü. Ne kadar güzel olduğunu bildiği, boşuna diğer ağaçlardan uzakta, mağrur ve tek başına durmadığı her halinden belliydi.