"Bir arkadaşlığın tam olarak hangi anda kurulduğunu bilemeyiz. Nasıl bir kap damla damla dolarken, son bir damla kabı taşırıyorsa; aynı şekilde, bir dizi iyilik arasından en az biri kalbi doldurup taşırır."
"Mekke'ye gittiğimde, bu hikayelere kızan Müslümanlara aslında bu gibi şeylerin suçlusunun kendileri olduğunu, bunların vebalinin kendi boyunlarinda olduğunu söyledim. Çünkü onlar Batı dünyasına gerçek İslam'ı yeteri kadar anlatmamış olduklarından, bu uydurma şeyleri dinleyenler ne yazık ki gerçekmiş sanabiliyorlardı. Doğulu Müslümanların gerçek İslam'ı anlatma konusundaki gevşeklikleri, hatta suskunlukları öyle bir bilgi boşluğu doğurmuştu ki Batı'da, bir din istismarcısı çıkıp halkımızı yanlış yola sürükleyebilmişti."
Eskiden "çalışkan" kelimesi kullanılırdı, artık başarılı deniyor. Çünkü çalışkanlık süreç ile, başarı sonuç ile ilgili bir kavram. Çalışkan öğrenciler nereye gitti? Bir reklam filminde rastlıyor muyuz çalışkan kelimesine. Ben rastlamıyorum. Çalışkanlar umurumuzda değil. Çünkü esasında biz "çalışan"ları da hayatımızdan çıkardık. "Maharetli" denirdi bir insanı tanımlamak için. "Elinden her iş gelir" denirdi. "Hüner" kelimesi sadece sözlüklerde. Neden bütün bu sıfatlar hayatın dışına atılıp her birinin yerine "başarı" yerleştirildi?
Bu hayretin elinden nereye gideceğimi bilemiyorum. Ve o zaman bir kere daha ve daha iyi anlıyorum: kendisine bize bir keramet göster denen velînin,
-"peki, göstereyim" deyip ayağa kalkmasını ve,
-"işte! yürüyorum" demesini.
"...tabanından yere mıhlanmış gibi toprağa bağlılıktan oluyor bütün bunlar. Yeryüzünü yırta yırta adım atıyoruz. Ayrılıklara dayanamıyoruz. İsyan bu, başımıza gelenlere razı değiliz."