- Ben her cemiyette, her mecliste inledim, durdum. Bedhal -kötü huylu-
olanlarla da, hoşhal -iyi huylu- olanlarla da düşüp kalktım.
Hazreti Mevlâna, bir gazelinde:
“Hayırlı bir iş için dünya hapishanesinde kaldım. Yoksa zindan nerede, ben
nerede? Kimin malını çalmışım?” diyor.
Menşe-i ezelîden ayrılmış, hak-i süfliye getirilmiş, tedricen terakki ederek
fena ve beka mertebelerine vasıl olmuş, sonra halkın irşadı vazifesiyle mahvden
sahve icra olunmuş zevat-ı kiram, böyledir. Onlar, düşmüşleri kaldırmak, gaflette
olanları uyandırmak, nefs-ü heva eserilerini kurtarmak vazifesiyle mükelleftirler.
Hasb-el vazife, her yerde görünürler, salihler ile de, fasıklar ile de görüşürler.
Hatta fisk-u fücur erbabıyla daha ziyade meşgul olmak isterler. Nitekim Hazreti
Mevlâna da beyt-i şerifinde “Bedhalan”ı, “Hoşhalan”a takdim ile buna işaret
etmiştir. Çünkü fasıklar, salihlerden ziyade, tembih ve ikaza muhtaçtır.
Ariflerden birinin:
— Ya Rabbi! Kötülere merhamet et. İyilere zaten lütfetmiş, onları iyi
yaratmışsın, dediği Gülistan kitabında yazılıdır.
Merhum Mehmet Akif’in bir münacatındaki şu beyit ne kadar güzeldir:
Müminlere imdat yetiş merhametinle,
Mühidlere lakin daha çok merhamet eyle!