İster zehir olsun, ister şeker; kendinden geçiş, ne de tatlıdır; külâhını ararsın da başını bulamazsın; ne de tatlıdır kendinden geçiş.
Ağına tutuldun, kadehindeki şarabı içtin mi, dışarı çıkmak istersin, kapıyı bulamazsın; ne de tatlıdır kendinden geçiş.
Korkma, adam değil misin sen; bir kımılda, ölmedin ya; o altını ver gümüş bedenliye, ne de tatlıdır kendinden geçiş.
Ne diye soğursun, kar kesilirsin; yok ol da yücel; varlık gamını az ye; ne de tatlıdır kendinden geçiş.
Ağa tutulmuşum, ömür kadehim dolmuş deme; kocalıkta yeni bir ömre dal, ihtiyarken gençleşmeyi seyret; ne de tatlıdır kendinden geçiş.
Ne diye aklın başında hay kardeş? Şarapla dolu denizi gör; a kâfir, Müslüman ol; ne de tatlıdır kendinden geçiş.
O misk gibi saçlarını gösterdi de yoksulu amberleşti gitti; ama ne de misk, ne de amber… Ne de tatlıdır kendinden geçiş.
Sevgili, gel bahçeye, sarhoşların halkasına gir; bak, her birinin elinde bir sağrak… Ne de tatlıdır kendinden geçiş.
O tek padişahı gör, her yerde hazır; bütün canları görüp gözetmede; kendinden geçmede ileri mi ileri… Ne de tatlıdır kendinden geçiş.