Haruki Murakami'nin kendine özgü farklı bir dünyası var. Ne var ki bu dünya hep aynı eksende dönüyor. Hikayelerdeki kurgular olağanüstü bir hayalgücü istiyor bunun hakkını vermek gerek. Buna karşın baş karakter her zaman lanete uğramış, baş edemediği uğursuz bir kehanet yüzünden hayatından memnun değil, hem birşeyleri değiştirmek istiyor hem de oradan oraya savruluyor. Ruhsal bunalımlar yüzünden toplumdan kendini soyutlamak istiyor bari kendi iç dünyası ilgi çekici olsa, o da yok! Her kitabında -karakterden daha fazla- umutla bir çözüm yolu arıyoruz ama her defasında hikaye saçma bir yerde bitiyor, karakter yine şikayet ettiği kendisine bomboş gelen hayatına dönüveriyor!
Yazar fazla determinist, akla yatmayan bir sürü nokta var ama öyle olmak zorunda, dikte eder gibi başka olasılık tanımıyor.
Sanal evrenler, gerçek ve sanallığın iç içe geçmesi hatta ayırt edilememesi, rüyalar, sanrılar, talihsiz şeyler yaşayan insanlar..bitmiyor..
Her kitapta intihara meyilli birileri var, sürekli yaşam sorgulanıyor, bir noktadan sonra sıkıyor artık.Biri de hayatından memnun olsun be!
Hikayelerde kadın ve cinsellik konusu normalleştirilmek istenirken değersizleştirme, sıradanlaştırma var. Söylemleri rahatsız ediyor. Kadın karakterler düşünmüyor, beyinleri yok gibi.
Sırf acaba bir sonuca bağlayacak mı diye kitapları bitiriyorum, bağlıyor mu? Hayır.
Yine de akıcı olduğunu söylemek isterim, farklı dünyalara adım atmak isteyenler varsa okunabilir çerezlik bir kitap.