Ona şimdi taze hayatını bahşedecek sıcak, coşkulu bir kalp yoksa canlı, geniş bir hayal var. Onu şimdi öpecek, koklayacak, kalbi üzerinde saklayacak bir vücut bulunmuyorsa ağlayacak, gözyaşı damlalarıyla kurumuş yapraklarını ıslatacak iki göz var.
Benim nail olmak istediğim saadet meyvelerinin başkası tarafından avuç avuç toplanmakta olduğunu görerek ben de eriyordum, ıstırap duyuyordum, çıldırıyordum.
İnkılabınız maskaralık, Meşrutiyet dönemimiz sahtelik, yalancılık kisvesinden kurtulamadı. Her ne yapıldı ise yok oluşa yardım etmek niyetiyle icra edilmiş gibi bir şekil aldı. Ordular, zırhlılar oluşturuldu. İktidarın büyüklüğünü ve gücünü gösterecek her çareye başvuruldu. Bir mağlubiyet bunları hâk ile yeksan etti... Ne ordu kaldı, ne zırhlı... Ey muktedir efendiler! Sizin kılıç altında heder ettiğiniz o kafaları eğitimle doldurduğunuzu şimdi bir kere düşününüz... Başımızı taşa vurduğumuz şu acı zamanda artık itiraf ediniz ki bize kılıçtan ziyade kitap, ordudan ziyade mektep lazımdı... Bunu biz anlayamadık.
Yalnız şu kadar diyebilirim ki okuru en az olan memleket şu bedbaht ülkemizdir. Anavatandan ayrılalı henüz bir asır geçmemiş olan komşu memleketlerde matbuatın kazandığı önem ve saygınlık dikkate alındığında, bizde eğitimin ne derece geri kaldığı, okumak ve okuduğundan zevk almak meziyetine sahip fertlerin sayısının ne kadar sınırlı miktarda olduğu ortaya çıkar.