Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Elizabeth Bennet

Elizabeth Bennet
@msdarcy
8 okur puanı
Mart 2022 tarihinde katıldı
Gerçekten de hayatının bir amacı olduğunu kabul etti. Ama amacı neydi? İsmini saklamak mı? Polisi yanıltmak mı? Her şeyi bu küçük amaca ulaşmak için mi yapmıştı? Daha soylu, daha gerçekçi bir amacı yok muydu? Kişiliğini değil ruhunu kurtarmak. Yeniden dürüst ve iyi bir insan olmak. Adil davranmak. Her zaman olmak istediği piskoposun da tavsiye ettiği özellikle bu değil miydi?
Reklam
Herkesin kendi kendine konuştuğu kesin bir doğrudur; düşünen bir insanın bunu yaşamamış olması mümkün değildir. Hatta sözün en muhteşeminin insanın içinde düşünceden vicdana gidip vicdandan düşünceye geri dönmesi ile ortaya çıktığı söylenebilir. Bu kitapta kullanılan “dedi, haykırdı” sözcüklerini sadece bu anlamda yorumlamak gerekir; insan dış ortamın sessizliğini bozmadan kendi kendine söylenir, kendi ile konuşur, haykırır. Büyük bir uğultu vardır, ağzımız hariç her yanımız konuşur. Ruhun gerçekleri görülmez ve elle dokunulmaz olsalar da gerçektirler.
Sayfa 271Kitabı okudu
Denizin bir kıyıya tekrar vurduğu gibi, bir düşünceden diğerine geçmeye engel olunamıyordu. Tayfa için gelgit neyse, suçlu için vicdan azabı odur. Tanrı ruhu okyanus gibi kabartır.
Sayfa 270Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Fantine’in başına gelen bu felaketin anlamı neydi? Toplum bir köle satın almıştı. Kimden? Sefaletten. Açlıktan, soğuktan, yalnızlıktan, terk edilmişlikten, yoksulluktan. Acıklı bir pazarlık. Bir parça ekmeğe karşı bir ruh. Sefalet arz ediyor, toplum kabul ediyor.
Sayfa 225Kitabı okudu
Hayatın en yüce mutluluğu kişinin sevildiğine, kendisi olduğu için hatta kendine rağmen sevildiğine inanmasıdır, işte körlerde bu inanç vardır.
Sayfa 200Kitabı okudu
Reklam
Zindan denen o muğlak ve karanlık yerden çıktığımda piskopos ruhuna kötülük etmiş, onu uzun süre karanlıkta yaşayan birinin aniden yoğun bir ışığa maruz kalmasına benzer bir durumla karşı karşıya bırakmıştı. Kendine sunulan gelecekteki tertemiz pırıl pırıl yaşamı içini endişe ve korkuyla dolduruyor, gerçekten de ne yapacağımı bilemiyordu. Kürek mahkûmunun gözleri erdem karşısında, tıpkı aniden güneşin doğuşunu gören bir baykuş gibi kamaşmış, körleşmişti.
Sayfa 132Kitabı okudu
Görüldüğü gibi, Jean Valjean psikoposun evinden ayrıldığında, dünyayı her zamankinden farklı düşüncelerle gözlemlemeye başlamıştı. İçinde neler olup bittiğini anlayamıyordu. İhtiyarın meleklere yaraşan davranışına ve tatlı sözlerine karşı koymaya çalışıyordu. “Bana dürüst bir insan olacağınıza dair söz verdiniz ruhunuzu satın alıp içindeki sapkın düşünceleri çıkarıyorum ve onu Tanrı’ya teslim ediyorum.” Bu sözler aklından hiç çıkmıyor, bu ilahi hoşgörüye içimizdeki kötülüğün kalesi olan kibirle karşı çıkıyordu. Bu rahibin bağışlamasını kendisini hâlâ sarsan bir saldırı olduğunu, bu merhametli davranışa direnirse, yüreğinin katılığının sonsuza dek yumuşamayacağını, boyun eğerse insanların yıllar boyunca davranışlarıyla yüreğine doldurduğu o hoşuna giden kinden vazgeçmesi gerekeceğini, bu kez kendi kötülüğüyle o adamın iyiliği arasında yeneceği veya yenileceği muazzam ve nihai bir savaşın yaşanacağını belli belirsiz hissediyordu.
Sayfa 132Kitabı okudu
Yeniden yürümeye, ardından da koşmaya başladı, zaman zaman duruyor, duyulabilecek en korkunç, en hüzünlü bir sesle ıssızlığa haykırıyordu: Petit-Gervais! Petit-Gervais! Kuşkusuz çocuk bu haykırışı duysa bile korkudan ona görünmemek için elinden geleni yapacaktı. Ama çocuk hiç şüphesiz şimdiden çok uzaklara gitmişti. Atla giden bir rahibe
Sayfa 131Kitabı okudu
…Bu girdapta akıntıya kapılan ruh bir cesede dönüşebilir. Onu kim diriltecekti?
Sayfa 114Kitabı okudu
Bunu söylemek üzücü ama bahtsızlığına neden olan toplumu yargıladıktan sonra, toplumu şekillendiren kaderi de yargılayıp mahkum etti
Sayfa 106Kitabı okudu
Reklam
Mücadeleyi sadece tehlike olduğunda seviyoruz ve her halükarda, son anda karar verme hakkı sadece ilk başta mücadele verenlere aittir. Refah döneminde ısrarlı bir muhalefet yapmayan yıkılış döneminde susmalıdır
Bir gün kendimi nüktedan sanan küstah bir dul kadın ona şöyle bir imada bulundu: -Monsenyör yüceliğinizi kırmızı bereyle ne zaman taçlandıracağınızı merak ediyorlar -Ah! İşte ne canlı ne hoş bir renk, diye yanıtladı psikopos. Ne mutlu ki bu rengi devrimcilerin beresinin üzerindeyken aşağılayanlar, bir kardinal şapkasının üzerinde onurlandırıyorlar.
Hırsızlardan katillerden asla korkmayalım. Bunlar dışarıdan gelen küçük tehlikeler. Biz kendimizden korkalım. Önyargılar, işte hırsızlar; günahlar, işte katiller. En büyük tehlikeler içimizde. Bedenimizi ya da kesemizi tehdit edenin ne önemi var? Sadece ruhumuzu tehdit edenden korkalım.
Cahillere elinizden geldiğince çok şey öğretin; toplum ücretsiz eğitim vermediği için suçludur, kendi karanlığını kendi yaratıyor. Günah karanlık ruhlarda işin kolayca görür. Suçlu günahı işleyen değil karanlığı yaratandır.
Doğru ya da yanlış, insanlar hakkında söylenenler, onların yaşamlarında ve özellikle kaderleri üzerinde yaptıkları işler kadar önemli bir etkiye sahiptir.
Sayfa 3 - İş bankasıKitabı okudu
52 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.