Asıl dikkate değer nokta, İttihat ve Terakki'nin bu kadar bel bağladığı bu tedbir ilk defa 1918 senesinde, Sultan Vahdeddin tarafından ezici bir İttihatçı çoğunluğa sahip bir Meclisin feshi için, daha sonra da 1920'de ezici bir Müdafaa-i Hukukçu çoğunluğun hâkim olduğu bir Meclis'i feshetmek için kullanılmıştır. İttihat ve Terakki'nin kendisini korumak için bulduğu silah geri tepmiştir. İttihat ve Terakki, iktidar mevkiini o kadar muhkem ve alınmaz bir hâle getirmişti ki, bir daha o mevkiye normal yollardan gelebilmek imkânlarının hepsini kaybetmişti.
Jakobenlerin önderleri olan Marat Robespierre ve Saint Juste düş gören ya da yel değirmenleriyle savaşa kalkışan Don Kişot örneği hayalperest değillerdir. Hangi devinim üstüne oturduklarını biliyorlardı. Jakobenler halk dalgasının üstüne oturmuşlardı. Çulsuzlar kudurmuşlar ve mülksüz yoksul köylüler işte hareketin kaynağı bunlardı.
Siyasal liderlerin belirli bir eylem içersindeki yer ve rollerini anlayabilmemiz için onların temel belirleyici tek öğe olmadıklarını akıldan çıkartmamak gerekir. Bu Robespierre Marat ve diğerleri için de geçerlidir. Kuşkusuz söz konusu başarıda Marat’nın ihtilalci karakteri Robespierre’in yönlendirici özelliği rol oynamıştır ama yığınlar ve iç-dış çelişkilerin belirleyiciliği asıl olandır.
Bir çok araştırmacı Fransız İhtilali’nin birbirini izleyen ve iç içe geçmiş bir görünüme çıkan üç ihtilalden oluştuğunu kabul eder. Bunlar sırasıyla: Aristokratik ihtilal burjuva ihtilali ve halk ihtilalidir. Bazıları bu arada bir de köylü ihtilalinden söz ederler. İhtilalin zaman içersindeki gelişimine bakıldığında bilim adamlarının yaptığı yukarıdaki üçlü ayrımı kabul etmek kolaydır.
"Muhacir" sözcüğünün kişi üzerindeki etkisini açıklamak hiçbir zaman kolay olmamıştır. Bugün biz bu sözcüğün karşılığına "göçmen" diyoruz. Göçmen, yurdundan, yuvasından, yerine göre malından, mülkünden koparılmış kişidir. Yaşamı boyunca oradan oraya konaklar, kendine bir yurt edinmeğe çalışır. Temelde toprağından, yetiştiği, yeşerttiği kaynaklardan sökülüp atılmanın acısını kendisiyle birlikte sürükler. Bu sürükleyiş içerisinde toplumsal bir depremi aklıyla, duygusuyla sezer. Yerleşmiş, durağan bir toplumsal yapının içinde tek düze bir yaşama soyunmuş kişilerle göçmenin temel farkı da buradan gelir.
Türk aydını her mevsim bir başka meçhulün sevdalısı. Geçen asrın ortalarından ıslahatçıdır, sonra ihtilalci olur, sonra inkılapçı... Aydın, iki yüzyıldan beri yenilik peşinde. Bu kara sevdanın ekanim-i selase'si : İhtilal, ihtilal, devrim...
Sizler, ey Sarıkamış’ın buzdağı üstünde donmuş olanların kardeşleri, siz hep pomadlı bir yüz derisinin kapladığı boş bir kafanın içindeki bomboş bir hayalin kurbanları değil misiniz?
Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku... Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz...
Ey yanmış tarlası üstünde beyaz sakalını yolan ihtiyar; ey evlâdının mezar taşından başına yastık yapan ana; ey geceleri köpeklerle beraber uluyan aç çocuk...Allah cümlenizi bizim düştüğümüz dertten masun eylesin!