Büyük sûfî âlimlerden İmam Şa’rânî kuddise sırruhû şöyle der:
“Oruç, namaz, hac gibi farzları layıkıyla yerine getirdiğinde, bu ibadetler nefsinin esaretinden kurtulup gerçek hürriyete kavuşmanı sağlar. Çünkü Allah Tealâ ancak farz kıldığı şeylerin yapılması durumunda kullarından razı olur. Allah Tealâ’nın farz kıldığı şeyleri yapmamak, ihmal etmek kulun başını eğer, onu alçaltır ve dünyaya köle eder.”
İmam Şa’rânî, Fethü’l-Mübîn
"Allah'ın koyduğu sınırı gözeten kimse ile bu sınıra riayet etmeyen kimseler şu topluma benzerler. Onlar gemideki yerlerini kura ile paylaştılar. Bir kısmı geminin üst katına, diğer kısmı da alt katına yerleştiler. Aşağıya yerleşenler, su almak için yukarı çıktıkları vakit üst kattakilerin yanından geçerlerdi. Bunlar, 'Kuran'da payımıza düşen, alt kattaki yerden bir delik açsak (ihtiyacımızı bu delikten içeriye giren sudan alsak) da yukarıdakileri rahatsız etmesek' derler. Şimdi üst kattakiler bunları, istediklerini yapmakta serbest bırakırlarsa (geminin içi su dolara batar ve) hepsi boğulur. Eğer onları (geminin batmasına sebep olacak) bu tehlikeli işten men ederlerse, kendileri de kurtulur. Onları da kurtarmış olurlar."
Buhârî,Şerîke,6
Peygamberimiz;
-Biliyor musunuz, Müflis (iflas eden) kimdir, dedi.
-Bizce Müflis parası ve malı olmayan kimsedir, dediler
Bunun üzerine peygamberimiz Sallallahû âleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
- Benim ümmetimin müflisi (iflas edeni) o kimsedir ki kıyamet gününde namaz, Oruç ve zekatla gelir fakat şuna sövmüş, şuna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş ve şunu dövmüş. Bundan dolayı onun sevaplarından sözü geçen adamların her birine verilir. Üzerinde olan haklar ödenmeden sevapları tükenirse, hak sahiplerinin günahları o kimseye yüklenir sonra o kimse cehenneme atılır.
Müslim, "Birr", 59; Tirmizi, "Sıfatu'l-Kıyâme",2.
Şunu da arz edeyim ki güneş gibi parıldayan Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği İslam fıkhı, tesettürün şeklini şöyle sınırlandırmış ve tayin etmiştir:
Eergenlik çağına girdikten sonra her kadın şeriate göre açmasına ruhsat verilen azaları dışında, başından topuklarına kadar tüm bedenini bürüyecek şekilde bir dış elbisesi giymelidir.
"Görünüşte elbiseli, hakikatte çıplak kadınlara Cenabı Allah lanet etsin." hadisi Şerifi gereğince elbise, azaları belli edecek derecede dar ve ince olmamalıdır. Böyle bir elbise ile yabancı erkeklere boy pos gösteren kadınlar Müslüman olmayan kadınların seviyesine düşerek İslâm fıkhı tarafından kendilerine sunulan hürmeti yok ettikleri için, şeriat lisanında mel'unedirler. Artık buna kıyasen büsbütün açık gezen kadınların, fıkhın bakış açısıyla ne derece lanete Hedef oldukları daha iyi anlaşılır.
Yüz meselesinde Şafi mezhebinin görüşü Azimet, Hanefi mezhebinin görüşü ise ruhsat ve kolaylıktır. Böylece Hanefi mezhebinin görüşü ile amel etmek caiz olsa da bu hususta Şafi mezhebinin görüşü ihtiyatlı ve güzel olanıdır. İşte bundan dolayı son yüzyıllarda gelen alimler Hanefi mezhebi fıkıhçıları fitne ve ahlaksızlık sebebi olma ihtimalini göz önüne alarak genç kadınların yüzlerini açmalarını Men edip peçe örtme usulünü uygun görmüşlerdir. Şehvetten kesilmiş ihtiyar kadınlar bu hükümden müstesnadır.
Buraya kadar bahsettiğimiz duruma göre hiç şüphesiz geçmişin büyük alimlerinden açıkça Anlaşılan şudur:
Şafi mezhebi bir gözden başka tamamen yüzün avret sayılıp kapatılmasını gerektiğini söyler, Hanefi mezhebi ise saçlar, kulaklar, çenenin altı, boyun, gerdan ve göğsün tamamen avret olduğunu örtülmesi gerektiğini söyler. Ayrıca vacibin yerine getirilmesi şartıyla çenenin üstünden alına varıncaya kadar tamamen yüz ile Gözlerin avret olmadığını ve bu bölgenin açık kalmasına caiz olduğunu kabul eder son dönem Hanefi alimleri fitne sebebi olma ihtimalinin göz önünde bulundurarak yalnız genç kadınların Her ihtimale karşı yüzlerini örtmeleri gerektiğini ifade etmişlerdir fakat yüzün kapanması nasıl yapılacağı hakkında ihtilaf etmişlerdir
Aîşe validemiz Radıyallahu Anha görünen kısımları müstesna ayeti ile örtülmemesine izin verilen kısmın kadınların ancak birer gözleri olduğu içtihatında bulunup bu görüşüne de şu şekilde delil getirmiştir:
"Yabancı kadınlara bakmanın haram olması. fitneyi tahrik edeceğinden dolayı verilen bir hükümdür. Halbuki kadınların tüm güzelliği yüzlerinde saklıdır. Bu nedenle bir kadının yüzüne bakma hususunda fitne ve fesat korkusu diğer azalarına bakmaktan daha fazladır. Bu dayanağa göre bütün vücudun kapatılması gerekiyorsa da böyle olduğunda kadınlar yolda yürümekte dahi zorluk yaşayacağından zaruri bir durum meydana gelmektedir. Bu yüzden birer gözlerini açmalarına ruhsat verilmiştir zaruretten dolayı sabit olan bir hüküm ise ancak mazeretin meydana geldiği yerle sınırlı olup bunun dışına asla çıkılamayacağını gösterir. Buna göre ruhsal sadece zaruret oluşturan göz ile sınırlıdır"
İlim, öğrenmekle, hilim de hilim sahibi olmaya çalışmakla elde edilir. Kim hayır için çabalarsa isterse ona hayır verilir. Kim de şerden sakınırsa şerden korunur.
Beyhakî