Binlerce kapısı açık olan saray önünüze serilmişken "Bir kapısı kapalı" deyip de nasıl girmezsiniz o saraya? Şüphenizi İslam sarayında giderip, gerekirse kapalı olan o kapıyı da içeriden açmak varken nasıl kurda kuşa yem edersiniz kendinizi?
“Bu kanlı felaketler yok mu işte onlar bizim kendi yüzümüzden, evet, hiç kimsenin değil, hep bizim kendi yüzümüzden meydana geldi.
Ey eslâf-ı güzin! Acaba mezarlarınızın yarıklarından bakıp da nesillerinizin bugünkü halini görüyor musunuz?
Toprağınızda bir bakiye-i ruh yok mudur ki ortaya çıksın da ölmüş kalplerimizi uyandırsın, yanlışa sapmış fikirleri yola getirsin!
Bu millet ne hale geliyor da topraklara seriliyor, bir vatan nasıl oluyor da ayaklar altında kalıyor, bunu görünüz, anlayınız.
Tefrikadan sakınınız, yeise düşmeyiniz, birleşiniz!”
Avrupalıların ilimleri, irfanları, medeniyetteki, sanayideki terakkileri inkar olunur şey değildir. Ancak insaniyetlerini, insanlara karşı olan muamelelerini kendilerinin maddiyattaki bu terakkileriyle ölçmek kat’iyyen doğru değildir. Heriflerin ilimleri, fenlerini almalı. Fakat kendilerine asla inanmamalı, asla kapılmamalıdır. Bunların bütün insanlara, bilhassa Müslümanlara karşı öyle kinleri, öyle husumetleri vardır ki, hiçbir suretle teskin edilmek imkanı yoktur. Sûreta dinsiz geçinirler. Hürriyet-i vicdan diye kainatı aldatıp dururlar. Hele biz Müslümanları, biz şarklıları taassupla itham ederler dururlar! Heyhat. Dünyada bir müteassıb millet varsa Avrupalılar’dır, Amerikalılar’dır. Taassubdan hiç haberi olmayan bir millet isterseniz o da bizleriz.