Püsükolog olsam ben,ikinci paragraf >
Büyüklenmeci bir benlik geliştirmiş kişi ise kendisine karşı kibirli standartlar belirler. Kendisinden hatasız, kusursuz davranışlar üretmesini ister. Devamlı kendisini gözlemler. Hatalı davranışlarını affetmez. Affedemeyeceği davranışlarıyla yüzleşmediği için, bunları üzerine almaz. Devamlı mazeret üretir. Hep başkalarını suçlar. Suçladığı, sadece kişiler değildir. Ortam, modern yaşam biçimleri, postmodern yaşam biçimleri de suçlama alanına girer. Kendi büyüklenmeci benliği dışındaki her şeyi ötekileştirir ve kendisini sütten çıkmış ak kaşık haline getirmek için insanları ve ortamları kötüler. Kendi iyiliğini başkalarının kötülüğü üzerine kurmak ister. Siyahla beyaz arasındaki tüm renklere karşı kördür. İlişkilerindeki sorunlar nedeniyle bana gelen danışanlarıma terapilerde bazen şu espriyi yaparım: “İyi ki kâinatı, dünyayı ve insanları siz idare etmiyorsunuz. Yoksa bu beklentilerinizle hepimiz yanardık." Bazen de, “İyi ki Hesap Günü adaleti dağıtan siz olmayacaksınız. Yoksa hiçbirimiz cennete giremezdik." derim.
Sayfa 189·Kitabı okuyor
KonuşHOCAMkonuş serisine eklemelil
Son psikiyatrik çalışmalar, insanın belirli kişilik özellikleriyle doğduğunu, bunların çevre koşullarıyla ifrat veya tefride doğru kaydığını gösteriyor. İkiz çocuklarda yapılan gözlemlerde aynı çevresel koşullarda doğup büyüdükleri halde ikizlerden birinin sakin, diğerinin daha hareketli olması da bu yönde manidar bir bulgudur.
Sayfa 187·Kitabı okuyor
Reklam
Said Nursî kendi varoluşunu kötülemez. Ama Yaratıcı adına olmayan, nefsinin heva ve hevesinden gelen istek ve arzularla arası iyi değildir. Nefsine "Ey nâdân nefsim!"** demekten çekinmez ama asla "Ey alçak Said!" dememiştir. Kendi standartlarıyla değil, Yaratıcı'nın standartlarıyla baktığı için kendisine merhametli davranır. Çünkü Yaratıcı'nın standartları insanın kendisine yönelik standartlarından daha merhametli, daha adaletli, insaflı ve ölçülüdür. İnsan kendi sı- nırlarını bilmekte zorlanırken, Yaratıcı kendi yarattığı bir varlık olarak insanın acizliğini, sınırlarını, kusurlarını, eksiklerini Mutlak Bilen'dir. Bu yüzden Yaratıcı'nın insandan beklentisi, insanın kendi geçiciliğini, mutlak acziyetini, kusurluluğunu derk ederek O'na sığınması ve her şeyi O'ndan beklemesidir. Ne yaşarsa yaşasın, bütün hayatını Yaratıcı'nın isimlerine ayna olduğu gerçeğiyle geçiren Said Nursî, kendi varoluşsal haliyle uyum içinde olmanın verdiği özgüvenle, yaşadıklarından dolayı kendisine acımamış, kendisini bir kurban olarak görme- miştir. Yaşadıklarına rağmen, o sadece kadere değil, kaderin adaletine de güvenmiştir. Naz makamında değil, niyaz makamında kalmaya devam ederek, Yaratıcı karşısında şımarıklık etme- miştir. Tersine bir davranış, insanı suçluluk, aşağılık kompleksine; kötürüm edilmiş, eziyet edilmiş duygular içerisine sokar ki bu da insanın içindeki enerjiyi, motivasyonu felç eder. Kişi burada sorumluluğu üzerine almak yerine, yeniden ve tekrar tekrar insanların kendisine haksızlık ettiğine, değerinin bilinmediğine hükmeder.
Sayfa 190 - 191·Kitabı okuyor
Yoruma bölmek istemedim alıntıyı, uzun ama okumaya değer
Bir psikiyatrist olarak onun kişiliğini incelemeyi benim için cazip kılan, başkalarının aksine, onun asabiyetindeki çekiciliktir. Asabiyet adeta ona yakışır. Bazı elbiselerin bazı insanlara yakışması gibidir bu. Üzerinde iğreti durmaz. Asabiyeti, onun hayatının aslında biricik malzemesi olur. Asabiyeti ve gerginliği, kendisiyle uğraşanlara karşı bir silaha dönüşür. Sevenlerine karşı da fırtınalı sosyal hayatta bir sığınağa... Said Nursî'de insanı böylesine çeken ne var? Onun kitaplarını neden tekrar tekrar okumak istiyorum? Kitapları insan ruhunu nasıl bu kadar yatıştırabiliyor? Gençken, her âşık olduğumda gider, "On Yedinci Söz"ün son kısımlarını okurdum. Kendimi değersiz hissedersem, her nereyi okursam okuyayım, mutlaka teselli eden cümleler bulurdum. Ölüm korkum Haşir Risalesi, cennet bahsi, ruhun bekası bahisleri ile sükûn bulmuştu. Hastalar Risalesi ile hastalıklar dahi sevimli görünmeye başladı gözüme. İhtiyarlar Lem'ası, ateşli gençlik günlerimin sıkıntılarını serinleten bir gölge gibi beni altına aldı. Risaleleri yazan kişi asabi olsa da , Risalelerde ne bi asabiyet vardı ne de bir huzursuzluk.Hep huzur akıyordu okuduklarımdan. İnsanın nefsine ve narsistleşmiş benliğine ciddi yüzleştirmeler yaşatmayı ihmal etmeden, ruhu ve kalbi meleklerin yumuşaklığıyla donatıyordu.
Sayfa 186·Kitabı okuyor
Said Nursî asabi bir insandır. Onunla geçinmek zordur. Bakışlarından sertlik akar. Büyük bir ciddiyetin içine gömülmüş yüzü, aynı zamanda hayatın çeşit çeşit acılarının içinden geçmiş bir insanın yüzüdür. Kat kat açılan bir bohça gibi duygularındaki her elem, keder, acı örtüsü kaldırıldığında her an altından bir başkası çıkmaya hazır, dertlerle hemhâl olmuş bir insanın yüzüdür. Bakışlarındaki sertlik, ondan akıp size geldiğindeyse, derin bir şefkat ve merhamete dönüşür. Dolu tanelerinin size gelene kadar eriyip suya dönüşmesi gibi. Sert kayaların ortasından fışkıran bitkilerin yumuşaklığı kadar insana güven veren bir kişilik fışkırır bu sertlikten.
Sayfa 185 - Mustafa Hocanın Said Nursi Hoca Efendiye olan sevdası ve tanımlama şekli >·Kitabı okuyor
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.