Said Nursî kendi varoluşunu kötülemez. Ama Yaratıcı adına olmayan, nefsinin heva ve hevesinden gelen istek ve arzularla arası iyi değildir. Nefsine "Ey nâdân nefsim!"** demekten çekinmez ama asla "Ey alçak Said!" dememiştir.
Kendi standartlarıyla değil, Yaratıcı'nın standartlarıyla baktığı için kendisine merhametli davranır. Çünkü Yaratıcı'nın
standartları insanın kendisine yönelik standartlarından daha merhametli, daha adaletli, insaflı ve ölçülüdür. İnsan kendi sı- nırlarını bilmekte zorlanırken, Yaratıcı kendi yarattığı bir varlık olarak insanın acizliğini, sınırlarını, kusurlarını, eksiklerini Mutlak Bilen'dir. Bu yüzden Yaratıcı'nın insandan beklentisi, insanın kendi geçiciliğini, mutlak acziyetini, kusurluluğunu derk ederek O'na sığınması ve her şeyi O'ndan beklemesidir.
Ne yaşarsa yaşasın, bütün hayatını Yaratıcı'nın isimlerine ayna olduğu gerçeğiyle geçiren Said Nursî, kendi varoluşsal haliyle uyum içinde olmanın verdiği özgüvenle, yaşadıklarından dolayı kendisine acımamış, kendisini bir kurban olarak görme- miştir. Yaşadıklarına rağmen, o sadece kadere değil, kaderin adaletine de güvenmiştir. Naz makamında değil, niyaz makamında kalmaya devam ederek, Yaratıcı karşısında şımarıklık etme- miştir. Tersine bir davranış, insanı suçluluk, aşağılık kompleksine; kötürüm edilmiş, eziyet edilmiş duygular içerisine sokar ki bu da insanın içindeki enerjiyi, motivasyonu felç eder. Kişi burada sorumluluğu üzerine almak yerine, yeniden ve tekrar tekrar insanların kendisine haksızlık ettiğine, değerinin bilinmediğine hükmeder.