Bellek tam silmiyor, yenilemiyor, pek değiştiremiyor, geliştiremiyor odakçıklarına dizimlediği negatifleri. Gerektikçe yıkayıp duyarlı imge yüzeyine yansıtıyor yaşananları; kimi aynı gözalıcı parlaklıkla, kimi yas peçesi altına gizleyerek, uçagitmiş leylak kokusunu duyurtarak.
Birbirimizi mumyalamıştık özenle, ölüm sevincini tatmadan! Belki bu yüzden alabildiğine yüceltebiliyorduk tutkunluğumuzu -anımsadıkça. Açlığımıza, merakımıza yenilir açarsak sargılarını o üstüne titrenen saklantı’nın, boşuna aramaz mıydık plazmalarında dondurulmuş, bozulmaz sandığımız büyüyü?
Nasıl anlatsam bilmem ki? Canlı insan yüzü kaç değişim gösterir? Say sayabildiğin kadar değil mi? Oysa önemli mi bu?
Oynamakla yaşamak arkasındaki sıkı bağı araştırmalı.
Düşsüz uykulardan bile uyanmak. Yol tükendiğinde dönüşsüzlüğün mutlu kesinliğini ayırt edebileceğine inansa, dayanmak daha mı dayanılır olurdu? Yürekleri duranlar yaşama döndürülebildiklerinde 'bitti' yi algılayabildiklerini söyleyemiyorlarmış.Karanlık da bir yargıdır, açıklamadır. Demek beynin kısacık dirimi bilinçle bağıntılı değil. Ne akıl, ne bellek susturulduğunu, sustuğunu bilmeden susacak. Tetiği çeken o bile olsa, sonucu göremeyecek, 'son' hep bir umut narkozu ya da 'yeniden doğuş' Hiristiyanlığına kulluk edecek. Varsın korkaklk saysınlar, hınç kesilsin başkaları, kıskanılsın! Önemli olan bu değil.
Bilincin bilinçsizliğe dönüştüğünü saptayamamak. Olumlu tek işlevden yoksunluk. Bir işleve bağlanmak, Tanrım! Yeterince, yeterince ne demek? Saçmalayamıyor. Morg sogugu bedeni.