Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Astronomiyle ilgileniyorum, kendi teleskobumu yaptım. Geceleri gökyüzüne baktığımda kâinatın düzeni içerisinde ne kadar minicik, önemsiz olduğumuzu fark etmek beni sarsıyor. Eskiden yaşamış insanların kendi önemsizlik duygularıyla baş edebilmek için biz insanları çok önemseyen ve her adımımızı yakından takip eden bir Tanrı yarattığı bence çok açık. Ayrıca ölüm fikrini yumuşatmak için uydurduğumuz cennet tarzı fantezilerin veya peri masallarının da yine bariz bir ortak teması var: "Biz ölmeyiz" - başka bir gerçekliğe geçiş yaparak var olmaya devam ederiz.
Sayfa 46 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
Olduğu şekliyle, yaşamlarımızı sadece canlandırıyoruz, sindirilmemiş deneyimleri onları doldurabildiğimiz kadar hızlı bir şekilde yutuyoruz çünkü kendi varoluşumuzun farkındalığı o kadar yüzeysel ve o kadar dar ki bize hiçbir şey basit olmaktan daha sıkıcı gelmiyor. Size dün ne yaptığınızı, gördüğünüzü, duyduğunuzu, kokladığınızı, dokunduğunuzu ve tattığınızı sorarsam, fark ettiğiniz birkaç şeyin ve sadece hatırlamaya değer olduğunu düşündüğünüz şeylerin seyrek, yarım yamalak taslağından başka bir şey elde etmem olası değildir. Bu kadar tecrübeli bir varoluşun sonsuz bir gelecek açlığının doyumsuz olması şaşırtıcı mı? Ama farz edelim ki, "Sana anlatmam sonsuza kadar sürer ve şu anda olanlarla çok ilgileniyorum." Gözler gibi hassas mücevherler, kulaklar gibi büyülü müzik aletleri ve beyin gibi muhteşem bir arabesk sınırları olan bir varlığın kendisini bir Tanrı'dan daha aşağı bir olgu olarak deneyimlemesi nasıl mümkün olabilir? Ayrıca, bu hesaplanamayacak kadar süptil organizmanın, çevresinin daha da harikulade modellerinden ayrılamaz olduğunu düşündüğünüzde, en küçük elektrik tasarımlarından tüm galaksilere kadar bu sonsuzluğun enkarnasyonunun varlıktan sıkılabileceği nasıl düşünülebilir?
Sayfa 123 - Sola UnitasKitabı okudu
Reklam
BRUSCON İnsanlar ne dinlediklerini bilmiyorlar. Müzik olsun da, ne olursa olsun! İnsanların budalalığı o kadar ileri gitti ki, bir dakika bile müziksiz edemiyorlar. Önceleri müzik ilgilendirirdi beni. Artık ilgilendirmiyor. Daha çok suskunluklarla ilgileniyorum, sessizlikle. Tabii, bir de söz sanatıyla... Sözlerle ve aradaki susmalarla... Evet, beni ilgilendiren bu işte!
Sayfa 51 - Mitos Boyut Yayınları
Biliyorsun ben evrenle ilgileniyorum Hans Thomas dedi. Gezegenlere ilgi duyuyorum, özellikle yaşam olan gezegenlere. Cevap vermedim, onun bu konuyla ilgilendiğini ikimizde biliyorduk. Babam devam etti. Esrarengiz bir gezegen keşfedildi bu yakınlarda biliyor musun? Birkaç milyar zeki canlı yaşıyor üzerlerinde, iki bacakları var. Etrafta dolaşıp
PAN YAYINCILIK-İSKAMBİL KAĞITLARININ ESRARI
M.E.V. Şu anda hayatta veya dünyada en çok ilginizi çeken şey nedir? J.L.B. Artık biraz huzura kavuşmak ilgimi çekerdi. Şu anda ülkemin kaderiyle ilgileniyorum, bu benim için çok önemli. Sonrasında annemin sağlığı için endişeleniyorum. Yetmiş üç yaşında ama hâlâ başka birini bekleyerek yaşıyor, hem de bu yaşta böylesi bir bekleyişin saçma ve faydasız olduğunu bilmesine rağmen. Tanınıp tanınmama meselesine gelirsek, böyle şeyler hiçbir zaman ilgilendirmedi beni. İkisi de aynı şey bence. Bununla birlikte, tanınmamanın bizi nasıl talihsiz hissettirebileceğini anlıyorum (içten fakat son derece başarısız olmuş yazar arkadaşlarım var). Schopenhauer demiş ki, sahip olduklarımız bizi mutlu etmeyebilir ama sahip olmadıklarımız şüphesiz bizi mutsuz eder. Bu sağlık için de böyle. Vücudumuzdaki organları sadece hastalandıklarında hissediyoruz örneğin. Servet için de aynı şeyin geçerli olduğunu düşünüyorum. Zenginler doğal olarak kendilerini mutlu hissediyorlar, hatta paranın bir öneminin olmadığını bile düşünebiliyorlar, ama parasız kaldıklarında ne kadar da önemli olduğunu fark ediyorlar. Bir keresinde Macedonio Fernández bana kısa bir hikâye anlatmıştı. Şöyle diyordu: "Ne garip! Hiçbir zaman nasıl soluk alıp verdiğimle ilgilenmemiştim, ama Montevideo'daki Capurro plajında bir dalga beni dibe batırınca, beni ne kadar da yakından ilgilendirdiğini fark ettim. Daha da garip bir şey, kurtulunca gene ortadan kayboldu." Bernard Shaw da der ki, diş ağrısı çeken biri, dişi ağrımayanın mutlu olduğunu düşünme hatasına düşer. Âşık olmamak, hastalanmak, bunlar hep diş ağrısının farklı biçimleri.
Rothko, ne kadar soyut olursa eserlerin o kadar berraklığa kavuşacağını düşünüyordu. Resimleri 1946’da geleneksel form duygusundan tamamen uzaklaşıp yeni bir alana evrildi. Yeni üslubu “çok biçimli” resimler diye tanınmaya başlandı; kocaman tuvalleri bir manzaradan ya da figürden yoksundu ve onun yerine bulanık ve büyük renk sütunlarını içeriyordu. Rothko’ya göre bu resimler figürlerin kısıtlamasından kurtulmuş “insan dramasını” örneklendiriyor ve dolayısıyla sadece duygu taşıyordu. Kendisinin de açıkladığı gibi: “Ben trajedi, esrime ve yıkılış gibi büyük duyguları ifade etmekle ilgileniyorum.”
Sayfa 180Kitabı okudu
Reklam
KARNINDAN KONUŞAN KÖTÜLÜK
1970'li yıllarda BNP'nin (banka) ünlü ilan billboard'unu hâlâ unutmadık. Bu billboard'da sermayenin iğrençliğini hiçbir eleştirel çözümlemenin yapamayacağı kadar güzel bir şekilde sergileyen bir cümle vardı: "Ben paranızla ilgileniyorum!" Bunlar herkesin çoktandır bilip, duyduğu sözlerdi ama bu ilanın bir olay ve bir skandala dönüşmesine
Turgut Cansever'in Elmalılı Hamdi Yazır Hatırası..! (Çok Mühim)
Galatasaray Lisesi'nde son sınıftayız. Sonradan üniversite hocası ve Hariciye vekili olacak Turan Güneş sınıf arkadaşım. Bir hafta sonu bize geldiğinde babama Arapça öğrenmek, ilahiyat tahsil etmek istediğini söyledi. Ben de Farsça öğrenmek istiyorum. Babam Elmalılı Efendiyle tanışırdı, doktorluğunu da yapardı. Bu sayede Elmalılı Hamdi Efendi'nin Tefsiri ciltleri evimize gelmiş, ben de bir yaz iki cildine bakmıştım. Bir derya... Bu kültüre nüfus etmenin büyük bir çaba gerektiğini o zaman daha derinden farkettim. Resim yapıyorum, musiki ile ilgileniyorum ama böyle olmaz. Farsçasız olmaz diyişim biraz da bu büyük eserin etkisiyle. Babam, sizi ona götüreyim, bakalım hocaefendi bu düşünceleriniz için ne tavsiye eder, dedi. Bir gün evlerine gittik. Turan'ı dikkatle dinledi. "Arapça öğretecek müessese yok ama öğrenirsin" dedi ve devam etti: "Azmin elinden bir şey kurtulmaz. Napolyon Rusya seferinden önce 40 günde Rusça öğrenmiş, fethedeceğim memleketin lisansını bilmeliyim diye düşünüyormuş. Ben bunu okuduğumda Avrupa tarihiyle meşguldüm. Acaba ben de 40 günde bunu yapabilir, Fransızca öğrenebilir miyim dedim ve 40 günden sonra Bergson'un bir eserini Fransızcasından okuyacak hale geldim. Bana dönerek "sen ne yapacaksın evladım ?" diye sordu. "Ben Farsça öğrenmek istiyorum efendim, ama bilmem ki altından kalkabilir miyim?" dedim. Tereddütlü halimden rahatsız olmuş gibi birden hareketlendi ve "Ne demek yapabilir miyim, niyet edeceksin, karar vereceksin ve olacak, dedi...
Sayfa 73 - DergahKitabı okudu
Platon'un Sokrates'i, yüzyıllarca filozoflar için bir model oldu. Etik açıdan onunla ilgili ne demeliyiz? (Yalnızca Platon'un tasvir ettiği kişiyle ilgileniyorum.) Meziyetleri ortadadır. Dünyevi başarıya aldırmaz; ölüm karşısında o kadar korkusuzdur ki, son ana kadar sakin, kibar ve şakacı kalır, başka her şeyden çok doğru olduğuna inandığı şeye aldırış eder. Bununla birlikte çok ağır kusurları da vardır. Argümanında dürüst değil, sofisttir; kişisel düşüncesinde zihni, tarafsız bilgi arayışı için değil, daha çok kendisi için kabul edilebilir olan sonuçları kanıtlamak için kullanır. İnsana kötü din adamı tipini hatırlatan, benci ve kaypak bir yanı vardır. Ölüm karşısındaki cesareti, Tanrıların yanında öncesiz-sonrasız mutluluğu yaşamaya gideceğine inanmasaydı, daha dikkate değer olurdu. Kendisinden önceki bazı filozoflardan farklı olarak, düşüncesinde bilimsel değildi ve kendi etik standartları için kabul edilebilir olan evreni kanıtlamaya kararlıydı. Bu, hakikate ihanettir ve en kötü felsefi günahtır. Bir insan olarak azizler topluluğuna kabul edildiğine inanabiliriz; ama bir filozof olarak, bilimsel bir arafta daha uzun süre kalması gerekir.
Platon’un Sokrates’i
Platon'un Sokrates'i, yüzyıllarca filozoflar için bir model oldu. Etik açıdan onunla ilgili ne demeliyiz? (Yalnızca Platon'un tasvir etti­ği kişiyle ilgileniyorum.) Meziyetleri ortada­dır. Dünyevi başarıya aldırmaz; ölüm karşı­sında o kadar korkusuzdur ki, son ana kadar sakin, kibar ve şakacı kalır, başka her şeyden çok doğru olduğuna inandığı şeye aldırış eder. Bununla birlikte çok ağır kusurları da vardır. Argümanında dürüst değil, sofisttir; kişisel düşüncesinde zihni, tarafsız bilgi arayışı için değil, daha çok kendisi için kabul edilebilir olan sonuçları kanıtlamak için kullanır. İn­sana kötü din adamı tipini hatırlatan, benci ve kaypak bir yanı vardır. Ölüm karşısındaki cesareti, Tanrıların yanında öncesiz-sonrasız mutluluğu yaşamaya gideceğine inanmasaydı, daha dikkate değer olurdu. Kendisinden önceki bazı filozoflardan farklı olarak, düşüncesinde bilimsel değildi ve kendi etik standartları için kabul edilebilir olan evreni kanıtlamaya karar­lıydı. Bu, hakikate ihanettir ve en kötü felsefi günahtır. Bir insan olarak azizler topluluğuna kabul edildiğine inanabiliriz; ama bir filozof olarak, bilimsel bir arana daha uzun süre kal­ması gerekir.
Sayfa 267
22 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.