İnsanlar görüyorum... Yangından kaçar gibi kaçıyorlar vazifeden. Önlerinde uçurum. Bir uçurum ki memleketimin insanları ile dolu...bir uçurum ki uçsuz bucaksız... Uçurum değil bir ejderin ağzı.
Belki biz de koşuyorduk uçuruma. Belki eteklerimiz bir dikene takıldı, belki biz de uçurumdayız. Ama bu uçurum da kat kat... Yüzyıllardan beri kâbusu, geceye ve lağıma akan bir ırmak gibi insanlar dökülmüş bu uçuruma. İnsanlar ve insanlık. İnsanlar sarhoş, insanlık büyülenmiş, insanlık kör, görmüyor uçurumu, görmüyor.
Mâzi yok, tarihimizi tanımıyoruz. Din ölüm yatağında. İnsanları bir araya getiren hiçbir ideoloji doğmadı. Nihayet dil de gitti elden. Türk milleti. Hangi millet? Milliyetçiyiz... Hangi milliyetçilik?
İşte bu asırda İslam ve Türk gençleri, kahramanâne davranıp, iki cihetten hücum eden bu tehlikeye karşı Risale-i Nur'un meyve ve gençlik rehberi gibi keskin kılınçlarıyla mukabele etmeleri elzemdir.
Ahlaksızlığın, bencilliğin, kayıtsızlığın ferman ferman olduğu bir ülkede, bir kitabı, ahlaktan, insanlıktan bahseden bir kitabı okuyanlar ancak takdire lâyıktır.