Paul Gauguin, en sevdiğim en kıymet verdiğim ressamlardan, bu kitapta 1890'ların sonlarında Tahiti'yi ziyaret ettiği sıradaki gözlemlerini aktarıyor. Kitabı okumaya başlarken seyahatname gibi birşey okuyacağımı beklemiyordum açıkçası, fakat yine de çok sevdim (beklentim daha çok resim ve sanat üzerine düşünceleriydi).
Kitapta, Tahiti halkının yaşamını, tanrılarını, tanrılarının hikayelerini, hristiyan misyonerlerin yaptıklarını çok güzel anlatmış.
Not Not: Kitabı Yordam Yayınları'nın 1972 baskısıyla okudum ve tonlarca yazım hatası vardı.
Avrupalı bir ressam bu hikayenin baş kahramanı. Bu ressam avrupanın gösterişli kadınlarından,(bu birinci) havasından, yapılarından sıkılıp tahitili insanların yanında kalmak, zaman geçirmek ve doğayla birleşmek kendini doğaya adamak ve onun dinginliğini almak ister.
Kitabı okumanın güzel yanı;kitabın yazarı ve kahramanı aynı kişi olması. Ressam kendini kadınlardan uzaklaştırdığı için ordaki tahitili kadınlarda da biraz sıkıntı yaşıyor. Orda kaldığı süreçte hem tahitili insanlarla kültür etkileşimi içinde oluyor hem de batıl inançlarından kalma korkularını yenmelerini sağlamaktadır.
**Ressamın tahitiden döndüğünde şöyle diyor; iki yıl yaşlandım fakat 10 yıl da gençleştim**
"Hollanda'da cinsel istismara uğramış olan 17 yaşındaki Noa Pothoven,
Yıllarca depresyon ve zihinsel rahatsızlıklarla boğuştuktan sonra,
Devletin ötenazi programına başvurup yaşamına son verildi...."
"Ne acı ki bir genç kızın hayatı bir 'insan' demeye tenezzül etmediğim 'yaratık' tarafından kendi canına kıymak istedi...."