Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

özge

Reklam
Stefan Zweig’ın yıllar önce okuduğum satırları aklıma geldi. Uçakların icadı Zweig’ın neslini çok heyecanlandırmış, dünyada savaşların sonunun geldiğine inandırmıştı. Uçaklar havadan uçtuğuna göre sınır falan tanımazdı ki. Dolayısıyla sınırlar yok olacak, barış gelecekti. Ama o nesil birkaç yıl sonra uçakların gökten bomba yağdırarak Avrupa’yı yıktığını görmenin şokunu yaşamıştı. Entelektüel iyimserliğe karşı, politik gerçek.
Sayfa 369Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Auerbach uzun incelemesinin sonunda devleti ve iktidarı önemseyen düşünürlerden bahsediyor ve şöyle diyordu: ...bu düşünürler devleti devlet uğruna talep ediyor veya Makyavel gibi canlı dinamiği karşısında sevinç duyuyor ya da en azından Hobbes gibi, iyi kurulmuş olduğunda, o zamanda ve mekânda yaşamakta olan insanlara sağlayabileceği yararlara enerjik bir ilgi gösteriyordu. Bütün bunlar Pascal için bir anlam taşımıyordu. Onun gözünde devletin dinamik bir iç hayatı yoktur; eğer olsaydı bunun kadim kötücül nitelikte olacağını düşünürdü. En iyi devletin hangisi olacağıyla ilgilenmez; çünkü hepsi aynı derecede berbattır.
Sayfa 358Kitabı okudu
pascal üzerine, kötünün zaferi
Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan ada- let acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için de adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir. Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik, çün- kü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söyle mişti. Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık.
Sayfa 357Kitabı okudu
Reklam
Alman disiplini işte diye düşündüm. Çocukluğumuzda bize bu disiplini örnek gösterirlerdi hep. Hatta yağmur yağarken bile çimleri sulama işini aksatmayan görevli gibi, gerçekdışı ve abartılı örnekler konuşulurdu. Babam sık sık, disiplinli yaşamanın özgürlüğü azaltan değil, çoğaltan bir şey olduğunu söylerdi. Disiplinin hayatı düzenleyen, serbest zamanı artıran, başkalarına engel olmadan serbestçe yaşamanın yolunu açan bir şey olduğunu anlatırdı.
Sayfa 354Kitabı okudu
Havaalanı inanılmaz bir telaş içindeydi. Büyük bir hızla akan yoğun trafikli otoyolların kesişme noktası gibi bir izlenim yaratıyordu. Yer değiştirenler, gelenler, gidenler, her dakika gerçekleşen onlarca işlem, anonslar, akan yazılar ve böylesine bir hareketliliğin içinde, her biri kendi hikayesinde yaşayan birbirinden habersiz insanlar. Onlara bakarken, öğrencilik yıllarımda görüştüğüm, tiyatro ile ilgilenen bir arkadaşımın sözünü hatırladım: "Her insan kendi hayatının başrolünde oynuyor."
Sayfa 349Kitabı okudu
Yaşlılıkta, çoğu durumda , beden ve zihin aynı zamanda çökmüyordu. Genellikle bunlardan biri daha genç kalıyordu. Hangisinin önce çökmesi daha iyidir gibi trajik bir sorunun cevabını bugün tam olarak öğrenmiştim: Önce zihin çökerse insan daha mutlu ölürdü.
Sayfa 296Kitabı okudu
"Allah razı olsun!" dedi ve ıstavroz çıkardı. İşte İstanbul, diye düşündüm. Müslüman duası ve Ortadoks ıstavrozu bir arada.
Sayfa 294Kitabı okudu
Aslında nedeni belliydi. Dünyanın değişik yerlerinde yaşayan, birbirinden farklı özellikteki milyarlarca insan, aynı tür yiyecek ve içecekleri sevmeli, aynı tarz giysileri almalı, bunun için de aynı tarz bir hayat yaşamalıydı. Böylece uluslarüstü büyük firmalar, ürünlerini dünyanın her yerinde satabilirdi.. Belki de daha korkuncu, bu sistemin yerel kültürleri yok ediyor oluşuydu.
Sayfa 287Kitabı okudu
Reklam
İngilizlerin Araplarla iyi geçinmek istemesi, Türklerin gemide casuslar olduğundan şüphelenmesi gibi uluslararası meselelerle Nadia’nın ne ilgisi vardı? Birilerinin saçma iktidar mücadelesi yüzünden, insanlar birbirlerine kavuşamıyor, acılar yaşanıyordu. İnsanların mutluluğu, iktidar oyunları arasında ne kadar da zavallı bir konu haline geliyordu. Profesör, kiraladığı taksinin şoförü Remzi’ye, “Görüyorsun değil mi” dedi, “hiçbir iktidar masum değildir.”
Sayfa 268Kitabı okudu
“Söyleyeceklerim belki anlaşılmaz gelebilir ama" dedi, "güzelliğin bu derecesi içimde sevinçle birlikte bir acı duygusu yaratıyor. Belki de insan olmanın sınırlarının aşıldığını hissediyorum. Varoluşsal bir boşluğa düşüyorum. İnsan böyle bir şeyi nasıl yaratabilir, nasıl yaratabilir? Tanrı'nın sesi bu!"
Sayfa 235Kitabı okudu
İstanbul
İstanbul İstanbul’du işte. Zalim, tehlikeli, ama bir o kadar da güzel. Profesörün söylediği gibi: “O hep sana ihanet eder ama sen yine de onu sevmeye devam edersin.” Behçet Kemal Çağlar bir şiirinde “İstanbul’u sevmezse gönül, aşkı ne anlar?” diyordu.
Sayfa 175Kitabı okudu
Bizim korkunç bir diktatör olarak tanıdığımız Adolf Hitler, her şeyi kitabına yani demokratik sisteme uygun olarak yapıyor, kişisel imparatorluğunu adım adım kuruyordu. Halkın çoğunluğu, sanayiciler ve kurumlar, arkasındaydı ve onun niyetlerinden hiç kuşku duymadan olanca güçleriyle destekliyorlardı. Bugün okuyunca insan, koskoca bir ülkenin bu kadar uyuşmasına, gerçeklere gözünü kapatmasına inanamıyor ama Hitler parlamentoyu da devre dışı bırakmanın yolunu bulmuştu, daha iktidardaki ikinci ayını bile doldurmadan, 24 Mart 1933'te parlamentonun denetim yetkisini ortadan kaldıran ve hükümete sınırsız bir özgürlük alanı getiren "Yetki Kanunu"nu, bizzat parlamentoya onaylatmıştı. Bundan sonra onu denetleyecek hiçbir güç kalmamıştı ortalıkta. Her zaman olduğu gibi, cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşenmişti.
Sayfa 173Kitabı okudu
Ülkedeki güvensizlik havası birçok kararsız kişiyi Nazi partisine, yani gücü elinde tutanlara yönlendiriyordu. Eski rejimden hayal kırıklıkları ve intikam duyguları olanlar da bu yeni harekete katılıyordu.
Sayfa 173Kitabı okudu
139 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.