Öğretim ve Eğitim
Çağımızın üstün düşüncelerinin ilk sırasında şu fikir bulunuyor: Eğitim ve öğretimden beklenen sonuç, insanları iyileştirmek ve hatta eşit kılmaktır. Sürekli tekrar edilen bu iddia, sonunda demokrasinin en sarsılmaz bir inancı haline gelmiştir. Bir zamanlar kilisenin dogmalarına dokunmak ne kadar tehlikeli idiyse, bugün de bu inanca dokunmak o
Lise öğrencileri, sınavları bitince bir araya gelip ders kitaplarını özel bir törenle yakıyorlar. Niçin böyle yapıyorlar? Ne dersiniz? Çünkü üzerine ölü toprağı serpilmiş okullarımız öğrencilerin beynini canlı düşüncelerle doldurmak yerine kuru, sıkıcı okul kurullarının cansız tortusuyla doldurmaktadır. Okullar öğrencilere bilgilenme arzusu aşılayamamakta ve bilimsel yaklaşımlarını geliştirememektedir. Okulun temel vazifesi öğrencilerin bilimi anlamalarını ve ona değer vermelerini sağlamaktır. Ancak okullar bu vazifelerini yerine getirememektedirler. Bilimsel sevgisi, bilgilenme, bilimsel düşünce olmadan ne bilim ilerler ne de bilgili insanlar ortaya çıkar. Aynı şekilde, sanatsallık ve sanat duygusu gelişmezse, güzelliğe ihtiyaç duyulmazsa sanat da olmaz. Önce bilimsel düşünce, sonra bilim. Önce sanat aşkı, sonra sanat. Bilimsel düşünce, sanat aşkı yani bilgiye ve güzelliğe ulaşma arzusu bir zemindir. Bilim ve sanat ise bu zeminde tomurcuklanıp yeşeren ve açan çiçeklerdir."
Reklam
Bugün bazen, sanat aslında sanki kendisi için değil de etiketlenecek, sınıflandırılacak, analiz edecek materyaller -bir zamanlar kelebekleri tutturduğum gibi "tutturulacak" numuneler- sağlamak için varmış gibi geliyor. Bu tabii ki özellikle okullarımız ve üniversitelerimiz için geçerli ve oralarda zararlı. Sanırım bir gün romancı olabileceğimin (gerçi o zamanlar farkına varmadıysam da) ilk işareti, okuldayken, uzun birer girişle başlayan tüm o inceleme kitaplarına karşı beslediğim şiddetli nefretti; bir anatomi dersi gibi, orijinal metni daima bir cesede, önceden kabul edilmiş bir önermenin cansız bir demonstrasyonuna indirger bunlar. Dahilerin, Shakespeare'lerin, Racine'lerin, Austen'lerin insani hataları olduğunu görmek yıllarımı aldı.
"Okullarımız en önemli servetimizdir," derler Finlandiyalılar. ............................................... ............................................................................. "Okullarımızı elimizden alırsanız biz de mahvoluruz.Mayasız hamur gibi çöker gideriz."
Gerektiğinde okullarımız var, liselerimiz var, hatta dünyaca ünlü üniversitelerimiz de, var, insanın ve karakterinin gerçek eğitimi için kurulmuş hiçbir şeyimiz yok. Bu yüzden içimizde çoğumuz o kadar karaktersiz…
Sayfa 221 - Kültür ve Turizm Bakanlığı YayınlarıKitabı okudu
Papaz Zwemer'in 1935 yılında Kudüs'te gerçekleştirilen Misyonerlik Konferansı'ndaki sözleri bunu ifade etmektedir: "Kuşkusuz görevimiz, Müslümanları Hıristiyan yapmak değildir. Bu, boş bir iştir. Fakat görevimiz, Müslümanları İslâm'a sarılmaktan uzaklaştırmaktır. Bu konuda ve İslâm dünyası için ortaya koymuş olduğumuz eğitim metotlarında, misyonerlik okullarımız sayesinde parlak bir başarı elde ettik."
Reklam
Okullarımız yok. Yüzde seksenimiz okuryazar değil. Diyoruz ki, deneyi yapıldı. Köy Enstitülerini açmadan halkımızı okutamayız.
Ders notlarını yamaçtan aşağı yırtıp atanlarda var:))
Liselerde öğrenciler sınavlar bitince bir araya gelerek özel bir törenle ders kitaplarını yakıyorlar. Neden peki? Bunun anlamı ne? Çünkü ruhen ölmüş olan okullarımız öğreticilerin beynini canlı düşünceler yerine, kuru ve sıkıcı okul kurallarının cansız tozuyla doldurmaktadır.
Sayfa 211Kitabı okudu
Osmanlı zamanındaki okullarımız..
"Askerî okullarımızda mükemmel ressamlar, bestekârlar, mühendisler, mimarlar, edipler ve şairler ayrıca romancılar yetişiyor. Fakat asker?... Pek geç ve güç yetişen bu zümrüd-i ankaya pek az erişiliyordu."
Sayfa 82 - TİMAŞ YAYINLARIKitabı okudu
758 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.