Cemil Meriç, Cumhuriyet entelijansiyası içerisinde tekil bir kimlik. Onun ölümü üzerine yazdığım bir yazıda da belirttiğim gibi "Hem Doğu'ya Batı’dan bakan bir müsteşrik’, hem de Batı'ya Doğu’dan bakan bir 'müstagrip'!" Cemil Meriç, her iki kimliği de kesinleyen bir sınır tanımaz düşüncenin adamıydı. Yine o yazıda söylüyordum: "Hem Umrandan Uygarlığa giden hem de Kültürden İrfan'a dönen yolda, kendi semasında tek yıldız'dı Cemil Meriç. Ķendi semasında tek yıldız, evet, Cemil Hoca'nın İbn Haldun için söylediği, gerçekten, tastamam Cemil Hoca'nın kendisi"ydi..
Bu gerçekten değerbilmez dünyada, sadece eski yapılar değil, sadece eski belgeler değil, ama eski insanlar da kaybolup gidiyor ve biz umursamaz, bencil ve duyarsız, bu lanetli kayboluşa seyirci kalıyoruz!..
Acaba Mahmut Ali, babasının kendisi hakkıinda söyledikleri de dahil olmak üzere, Jurnal'in bu ve buna benzer bölümlerini yayımlamaktan, eski deyimle imtina edemez miydi? Bu bölümler, Cemil Hocaʼnın öfkesini ve meraretini yansıtıyor -ve Jurnal'in gerçekten derinlemesine bilgelikler içeren bölümlerini örseliyor!..
Ve Türk okur-yazarı, geleneksel mızmızlığıyla her şeyden şikâyet etmeyi (başta ülkesi ve kendi ülkesinin geçmişinden şikâyet etmeyi) hâlâ bir marifet biliyor...
Senin gönlün daima meshur ve musahhardır, mazursun,
Gamın ne olduğunu asla bilmedin, mazursun,
Ben sensiz bin gece kan yuttum,
Sen bir gece sensiz kalmadın, mazursun
Ahmet Gazzalî