Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

zeynep özdemir

Sırf yorgun olduğu için çocuklarını azarladığı anları hiç yaşamamış oömayı diliyordu. Çok fazla hata yapmıştı. Hayat, ona hatalarını düzeltme imkanı tanısaydı, banyoda biraz daha uzun kalmalarına izin verir, yatmadan önce onlara bir hikaye daha okur ve bir tabak karides daha kızartırdı.
Sayfa 480Kitabı okudu
Reklam
Başarısız olmasına rağmen bir anne olmak ebediydi; hayatının, ölümüyle sona ermeyecek bir kısmıydı.
Sayfa 477 - EpsilonKitabı okudu
Bu hikayenin nasıl devam edeceğini bilmiyorum. Tıpkı daha önce söylediğim gibi bir hikayenin trajik mi yoksa mutlu sonla mı biteceğini ben veya başkası söyleyemez. Belki de bu türden bir sınıflandırma yapmak dahi imkansızdır. Çünkü hayat, binbir tatla karışık akıp gider.
Sayfa 249Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanlar uzaktayken elden bir şey gelmez deyip trajediye gözlerini kapatırlar ancak korktuklarını bahane ederek yanlarında olan olaylara da yaklaşmazlar. İnsanların geneli hissederler ama harekete geçmezler. Acıyı paylaştıklarını söylerler ama hızlıca unutuverirler.
Sayfa 240Kitabı okudu
Ninemin ifadesine göre sahaf dükkanı binlerce ölü, diri yazarın ayrım gözetmeden kümeler halinde yan yana durduğu, nüfus yoğunluğu yüksek bir yerdi. Gelgelelim kitaplar sessizdi. Sayfaları açılmadan önce ölüyken; açılmaya başladığı andan itibaren canlanarak içlerindeki hikayeleri boşaltırlardı.
Sayfa 127Kitabı okudu
Reklam
Ama şöyle bir detayına inildiğinde önsezi denilen şey öylesine, ansızın hissedilen bir duygu değildir. Sıradan bir şekilde deneyimlenen işler, insanın kendinden habersizce kafasında koşullara ve sonuçlara ayrılarak üst üste yığılır ve benzer durumla karşılaşıldığında sonucu şuursuzca tahmin edilir.
Korkulacak şey kötülük değil. Zaman. Çünkü onu yenebilecek kimse yok.
Düşler, anılar, kutsal şeyler-hepsi de aynıdır çünkü dokunamayız. Dokunabileceğimiz şeyden bir kez ayrıldık mı, artık omşey kutsallaşmıştır; ulaşılamayanın güzelliğini, mucizesellik niteliği kazanır.
O odanın içinde ikimiz. Geçmiş yok, gelecek yok. Yoğun ve derin şimdiki zaman yalnızca. Her şeyin, müziğin, bizlerin, ayın, her şeyin sona ermesi gerektiği duygusu. Bir şeyin yüreğine ulaşıldığında, hep ve her zaman, her yerde hüzün bulunacağı duygusu; ama güzel gümüş renkli bir hüzün, İsa'nın yüzü gibi.
Kimse yutulmayacak gerçeğin zorla boğazından aşağı itilmesine minnet duymaz
Reklam
Birini görmek, adını bilmek, selamını almak değildi ki tanışmak. Birbirimize bulaştırdığımız düşünceler, fikirler, duygular olmadan nasıl tanışıklık olsundu... Gerçek tanışma, fikrin hissini karşıdakine bulaştırmak değil miydi?
Herkese kaba davranırlar- başka halklara, kendi halkındam olan insanlara, aile bireylerine, karılarına, kocalarına ve çocuklarına. Kendilerinden üst kademede bulunanlara güler yüz göstererek övgüler dizerken, alt kademedekilere küstahça ve saygısızca davranırlar. Yalancıdırlar, dürüstlükten uzaktırlar. Hayatları yalan üzerine kuruludur, yalansız yaşayabileceklerini düşünemezler bile. Onların ticareti hırsızlıktır. Siyaseti alışveriştir. Her şeyin alınıp satılması temel politikalarıdır. Düşünve, söz, iş, namus, vatan, kendi tanrıları-hepsi iyi bir bedel karşılığında satılıktır. Hepsi güzel kıyafetler giyerler: Ruhun asaleti, büyük fikirler, kahramanlık, insanların kardeşliği, vatana ve insanlığa sevgi gibğ konulardan bahsermeyi severler.
Sayfa 215Kitabı okudu
Cervantes, İspanya'daki okuyucu kitlesinin aptal ve uyduruk romanların cazibesine kapılmasını, ülkedeki bütün okumuş insanların zihni tembellik hastalığına yakalanmasının işareti olarak yorumlanmaktaydı. İnsanlar kendi ülkelerinde yaşam şartlarının iyileştirilmesi, halkın ekonomik açıdan refaha kavuşarak, zeka ve maneviyatının gelişmesi konularıyla ilgilenmiyorlar. Boşluğa düşmüş bu insanların ne düşünceleri ne kalpleri ne de iradeleri olması gereken yere odaklanmıştır.
Sayfa 117Kitabı okudu
Tumturaklı laflarla ruh, tin, duygu ve acı dediklerimizin, en abartılı halleriyle bile acı çeken ruhu, eziyet gören bedeni tamamen parçalamayı başaramadığı için ne kadar da zayıf, sefil ve dağılıveren bir madde olduğunu her seferinde irkilerek fark ederim. Zira yıldırım düşmüş bir ağaç gibi devrilmek, ölmek yerine böyle anlara nabzımız şakaklarımızda atarak tahammül ederiz.
Şimdi kendi kendime, duyduğum şeyin, benzerin benzeri sevdiği ve yalnızca ötekinin iyiliğini istediği arkadaşlık sevgisi mi, yoksa insanın kendi iyiliğini istediği ve yanında olmayanı, yalnızca kendisini tamamlaması için istediği kösnül sevgi mi olduğunu düşünüyorum. Sevginin nedeninin iyilik olduğunu ve iyi olan şeyin bilgiyle tanımlanabileceğini ve insanın ancak iyi olduğunu öğrendiği şeyi sevebileceğini biliyorum şimdi
Sayfa 394Kitabı okudu
Kocaman, görkemli bir ırmak düşün; toprağın sağlam olduğu güçlü yatağında kilometrelerce akıp gidiyor; ırmağın kıyılarının, sağlam toprağın nerede olduğunu biliyorsun. Bir an gelir, bu ırmak çok uzun bir zaman, çok geniş bir alanda aktığı, tüm ırmakları kendi içinde yok eden denize yaklaşmakta olduğu için yorgun düşmüş, artık ne olduğunu bilmez. Kendi kendisinin deltası olur. Bir ana kolu hala varlığını sürdürebilir, ama birçok kol ondan ayrılıp her yöne dağılır, kimileri yeniden birbirine karışır; artık neyin neden çıktığını anlayamazsın; bazen hala ırmak olanla, çoktan deniz olanı ayırt edemezsin...
Sayfa 282Kitabı okudu
Reklam
İnsanlar maddesel biçimleri bakımından özdeştir, ama eğreti ya da yüzeysel biçimleri bakımından farklıdırlar.
Sayfa 281Kitabı okudu
...gündüz uykusu bedenin günahı gibidir: ne denli çok işlenirse, o denli çok istenir. Gene de insan kendini mutsuz hisseder; aynı zamanda hem doymuş hem doymamış.
Sayfa 228Kitabı okudu