Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tozlu bir yola düştü.Ayakları bilek kemiklerine kadar yolun serince tozlarına gömülüyordu.
Sayfa 18
Uyandığında tanyerleri ışıyordu. Gün doğdu doğacak.
Sayfa 17
Reklam
Korkusuyla kendi korkularıyla alay ediyorlardı ya gene de korkuyu içlerinden söküp atamıyordular.
Sayfa 17
İkide birde de kapıya korkuyla bakıyor ,irkiliyor, yerinden sıçrıyordu.
Sayfa 16
...her gün bir gülünç hikaye uyduruyor.
Sayfa 16
İçinde sevinçli bir umutla...
Sayfa 14
Reklam
Dünyanın en tuhaf mahluklarıdır köylüler. Bir acayip millettir köylü milleti, ketum, taş gibi sağır.
Işıklar da ölür, toprak da ölür, sular da… Ermişler de ölürler
Ve kadınlar, Taşbaş suretinde gelen adamdan konuşuyorlardı. Şaşkınlık içindeydiler. Taşbaş suretinde, Taşbaşın evine konuk gelen adam o kadar da Taşbaşa benzemiyordu ya ... Azıcık da benziyor. Hiç de yüzünde ermiş ışığı yok. Kararmış, buruş buruş olmuş, sarkmış, kurumuş bir yüz. Tam yılgın, kederli, acılı bir köylü yüzü. Yüz bin yıl gün altında kalmış. Kadınlar bir de Taşbaşın karısının bu adamla yatıp yatmadığını merak ediyorlar, bunu biribirlerine söylemiyorlardı ama, hepsi de düşünüyordu. Aynı alaçıkta, çırılçıplak, hiç yatmazlar mı? Eğer yatmışlarsa, Kırklar dağındaki, kırk yeşil sakallı ermiş içindeki Taşbaş Efendimiz ne derdi buna? Belki de ermiş Taşbaşın ta kendisiydi bu adam. Yorulmuş, yılmış, hükümetten dayak yemiş, aç kalmış da bu hale gelmiş bir Taşbaştı. Yüreklerinin ta derininde, bu adamın öz bir Taşbaş Memet olduğu vardı. Herkes içinden böyle düşünüyor, ama tam tersine inanmak için kendisini zorluyordu. Gene de şaşkınlık içindeydiler, ikircikliydiler. Ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Belki de, belki de bu Taşbaşın hiç ermişliği falan yoktu.Taşbaşın evinin üstüne sağılan o ışık uydurmaydı. Kim görmüştü ışığı? Kendi bile demiyor muydu, bende iş yok, benim gibi bir günahkardan ermiş olur mu? Ermiş olan hiç buyar da donar mı? Ne düşünüyorlarsa, o an ona inanıyorlardı.
Reklam
Yukarda tarlada bir gürültüdür koptu, hemen yarın üstüne fırladılar. Çocuklar kocaman bir kartalı yakalamışlar, boğazına bir ip bağlamışlar, kocaman kartalı çamur içinde oradan oraya sürükleyip duruyorlardı bağrışarak. Kartalın kanatları aşağıya iyice sarkmış, yerdeydi. Gagası kenetlenmiş açılmıyordu. Başı bir çocuk başı büyüklüğündeydi. Büyük gözleri dumanlıydı, kaymıştı. Ölmek üzere olan bir cerenin kederli kara, yumuşak gözlerine benziyordu. Yaşlı kartal ağlar gibiydi. Çocuklar gagasından, kanatlarından, kuyruğundan çekiştiriyorlar, üstüne biniyorlardı. Koca kartal bunların hiçbirisine aldırmıyor, vakur, çamur içinde, sanki bütün bu yapılanlar kendisine değilmişçesine durgun oralı bile olmadan ya uçmayı, ya da ölümü fütursuz bekliyordu.
Dünyaya gelmiş hiç bir yaratık insan kadar birbirine ve de dünyadaki öteki yaratıklara kötülük düşünemez ve de iyilik.
Sayfa 273Kitabı okudu
Boğazına bir yumruk düğümlenmişti. Ağlayamıyordu bile.
Bir şeyi, olmazsa edilemez bir şeyi yitirmişti ama neydi? Arandı arandı bulamadı.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.