Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Devrim sefaleri arttırmaktan başka bir işe yaramamıştı, 1789'dan beri semiren hep kentsoyluydu, hem de öyle bir oburlukla semirmişlerdi ki, işçiye sıyırmaları için tabağın dibini bile bırakmamışlardı. İşçi sınıfı, olağanüstü hızla artan zenginlik ve rahat yaşamdan, işçiler biraz olsun hak ettikleri payı almışlar mıydı? Özgürsün deyip, baştan sayılmışlardı; evet açlıktan ölme özgürlüğüne sahiplerdi, hiç de yoksun olmadıkları bir özgürlüktü bu. Seçildikten sonra yan gelip yatan, yoksulları eski ayakkabısından bile daha az düşünen ensesi kalınlara oy vermek karın doyurmuyordu. Öyle ya da böyle, bitecekti bu iş; ister yasalar yoluyla ister yakıp yıkarak, tehdit ederek, saldırganca... Yaşlılar göremese de çocuklar göreceklerdi o günleri, zira yüzyıl sona ermeden yeni bir devrim daha olacaktı. Bu defaki işçi devrimi, sosyal sınıfları ortadan kaldıracak, tepeden tırnağa temizleyecek; daha adil, daha temiz biçimde yeniden yapılanacaktı."
Sayfa 157 - Üçüncü Kısım, Birinci BölümKitabı okuyor
Dini açıkça ihmal eden bir kimse, devletinin düzgün, hâlinin iyi olmasını nasıl ümit edebilir ki? Oysa dinin ihmal edilmesi durumunda ortaya çıkacak kötü etki ve büyük günaha ilave olarak, halkından devletini destekleyenler muhalif, geriye kalan halkı da düşman olur. Hz. Peygamber (salât ve selâm üzerine olsun) de böyle buyurmuştur: “İleride yönetime gelmeye karşı aşırı düşkünlük göstereceksiniz. Sonra yöneticilik, (hakkını veremeyenler için) kıyamet gününde üzüntü ve pişmanlığa sebep olacaktır. Emziren anne ne güzel, sütten kesen anne ne kötüdür.”1
Reklam
Peygamber Efendimiz etrafa, âfâka, bilâd-ı baîdeye, uzak diyarlara yine arzusuna uygun olarak insanlar gönderdi. Mesela Muaz b. Cebel radıyallahu anh'ı Yemen'e gönderdi, vali gibi vazifelendirdi. "Onlara İslâm'ı öğret, Islâm'a göre onlar hakkında hükmet!" dedi. Hatta sordu: "Onlara idarecilik yaparken karşına bir sorun çıkarsa nasıl çözeceksin?" "Kur'ân-ı Kerîm'e bakarım, oradan çözerim yâ Resûlallah!" "Peki Kur'ân-ı Kerîm'de ona açık bir ipucu bulamazsan?.." "Yâ Resûlallah! O zaman senin sünnet-i seniyyene bakarım, ona göre hareket ederim." "O zaman da bulamazsan, sünnetimde tutunacak bir temel hatırına gelmezse o işe uygun bir durum olmazsa ne yaparsın?" "O zaman içtihad ederim,gayret ederim. Aklımla doğruyu bulmaya çalışır, vicdanımın sesini dinleyerek doğru olanı yapmaya çalışırım." dedi. O zaman Efendimiz onun bu cevabından çok memnun oldu: "Resûlü'nün resûlünü böyle güzel anlayışlı kılan Allaha hamd olsun!" dedi.
Sayfa 207 - Server yayınları
Yüzümüze de, duruşumuza da, edebimize de en çok hüzün yakışır. Böyle hüzünlü bir başına insanları incitme­yi, kırmayı çok seviyor insanlar. Başıma gelen her şeye eyvallah çekiyorum bugünlerde. Olsun diyorum, ince düşünen insanlar incinir hep.
Atın ölümü arpadan olsun beyim, öyle de gözümüzü yumacağız, böyle de. Aldırma sen!
Sayfa 55 - İnkılapKitabı okuyor
"İşte böyle evladım. Bebekken sırtın üşümesin istedim, ördüm. Yaşlanınca da elimin sıcaklığı sırtında olsun istiyorum. İşte böyle, hayat dediğin iki yelek arası mesafe."
Reklam
Sonunda babam Nihat Bey'i mahkemeye vermiyor, kazanıyor, davayı. Nihat Bey, borç senedine göre kırk sekiz altın borçludur babama. Ama mahkeme Nihat Bey'in kırk sekiz kağıt lira ödemesine karar vermiştir. Babam bitürlü anlamıyor bunu... - Ama ben ona, kırk sekiz yane altın lira vermiştim... diyor. Ona diyorlar ki: - Sen o altınları eski idare zamanında vermişsin, saltanat zamanında. Şimdi cumhuriyet kuruldu. Altın liraların yerini, kağıt liralar aldı. Alacağın olan kırk sekiz altının yerine sana kırk sekiz kağıt lira verecek... - Ama ben o kırk sekiz kağıt lirayla, dört tane bile altın alamam ki... Ben ona altın vermiştim. İşte senette de altın olarak yazılı... - Değişti, değişti... Rejim değişti. O zaman altın lira vardı, şimdi yok. Şimdi altın liraların yerini kağıt liralar aldı... Şimdi Cumhuriyet, inkılap oldu... Babam hiçbir zaman bu değişikliği anlayamayacak. Anlayamadığı için de Cumhuriyete, Mustafa Kemal'e hele "İnkılap" kelimesine düşman olacak. Sultan Abdülhamit Efendimiz'e dualar edip her adını andıkça "Nur içinde yatsın!", "mekanı cennet olsun!" diyecek.
Bu, kendimin de kestiremediğim, akla sığmayan, normal hayatta mevcut olmadığı halde yüzde yüz olabilecek, hatta belki şu anda bile aklın sıraladığı bütün delillere rağmen alay olsun diye, karşıma kaçınılmaz, korkunç, iğrenç, şiddet dolu bir cisim halinde dikilecek şeyi düşünüyor; acı, azap verici bir korku hissediyordum. Bu korku, genellikle, aklın söylediklerini dinlemez; gittikçe artardı. Ondan sonra akıl daha keskin bir açıklıkla işlemeye başlardı. Bununla birlikte hislere karşı koymaktan acizdi. Bu halden doğan aklın faydasızlığı bir ikileşme doğurur; acı bir bekleyiş korkumu arttırırdı. Ölülerden korkan insanların duydukları sıkıntı böyle olmalıdır sanırım; fakat benimkinde tehlikenin ne olduğunun meçhul kalması bu azabı daha şiddetlendirirdi.
Al Menden Ömrümden Ebedi Galan Gülüşlerini..
Böyle olmadı. Maryam da diğerleri gibi telaşlı telaşlı apartmana girdi çıktı, eşya taşıdı, sokağın başına bir kez olsun başını çevirip bakmadı. Oysa baksaydı, Aziz Bey'in yaşla dolmuş gözlerini, kırgın, üzgün, âşık halini görecekti.
Gözlerimin sarsılmaz inancı, Kanarsa böyle bir yalana, ateş olsun gözyaşlarım Ve yaşlar içinde çoğu kez boğulup da ölmeyen bu gözler, Yakılsın günahkar gibi cehennem ateşinde. Sevgilimden güzel biri ha! Her şeyi gören güneş Onun benzerini görmedi dünya yaratılalı beri.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.