Mutlulukların ve acıların iki ırmak gibi birbirini ittiği
günlerim oldu benim
Upuzun bir aynada kendi kollarıma koşmak gibi...
Göğün bittiği yerde Mersin başlayabilir
O zamanlar konuşurken ağzından çiçekler döküldüğünü
sanırdım
Uçup gider, bir kızın saçlarına takılırlardı usulca Şimdi
bir kaya parçası gırtlağımda, dağılıp parçalanıyor nasıl
da...
Yağmur yağacak! Yağmur yağacak! Yağmur yağacak!
Mahallenin delisinin, Deli Bedir’in söylediği tek anlaşılır
söz
Ağzı salyalarla köpüren bir kuyu ve hep portakallar olur
koynunda
Yağmur yağacak! Gökyüzü bir topaç gibi dönecek
ufkumuzda
Mersin, yağmurlar ortasında bir kent, çarşısı, otelleri,
dükkanları, kara kavruk insanları
Rakım, şu kadar. Nüfus şu kadar. Bahçecilik, tüccarlık ve
işsizlikle geçinir halkı
Ağzımı mühürlediler dilimle
Ellerimi parmaklarında bağladılar
Sağ ayağım tökezledi, sol ayağıma takılarak
Sol gözüm, sağ gözümü aldatıyor başka bir görüntüyle
Susun, koro konuşsun, yalnızlık yasak!
Siren sesleri, siren sesleri ruhumun
Kalemlerin kanı çekiliyor elime alınca
Bir kum saati dolup boşalıyor acıların, bekleyişlerin ekseninde
Bir ok, havada kıvrılarak kendisini savunan ele saplanıyor
Sözcükleri bileytaşlarına sürtüyorum günler geceler boyu
Her sözcük kağıtları kesip biçiyor, kemiriyor uzun kuyruklu bir
sıçan gibi
Dönüp baktığımda şiir yerine bir uçurum buluyorum
Gün Işığı
Senin göğüne dolan kanatların hepsi de avuçlarıma teğet geçti
Rüzgârlara açık bir kıyı kaldı bana
İpi kopuk bir uçurtmam var adını özgürlük koydum
Parmaklıkları aştı da vurdu parmaklarıma
Yitirdim bir şeyleri biliyor musun
Herkesin bir bardağı durmadan doldurduğu yerlerde
Bir şairin ölümü bir dalın kırılmasına benzer
Köprü olmak için bir uçuruma bedeniyle
Yaşını başını almış bir günışığı yeter bana
Seninle oturup sabahı seyretmek için
Kimi sözcükleri öyle çok kullandım ki yaşamımda
Konuşamıyorsam buna yor, özür dilerim...